Türkiye de seküler çevrelerin batılı ağabeylerinden öğrendiği lakırdılardan biride şudur: ‘’Din bireysel yaşanır. Benim vicdanıma kalmış. İster ibadetlerimi yaparım, ister yapmam. Bana kimse karışamaz, Allah’la benim aramda’’
Öncelikle bireysellik nedir, nereden çıkmıştır ve tarihi gelişimi nasıl olmuştur, oradan başlayalım.
Bireycilik, bireyin özgürlüğüne büyük ağırlık veren ve genellikle kendine yeterli, kendi kendini yönlendiren, görece özgür bireyi ya da benliği vurgulayan siyaset ve toplum felsefesidir. İslam’a göre ise Allah’a kul olduğun ölçüde özgürsündür. Ayrıca hiç kimse kendi kendine yetemez. İster bebek olsun, ister çocuk olsun, ister yetişkin olsun, insan insana muhtaçtır. Kendi kendine yeten ve hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan tek varlık Yüce Allah’tır. Batının bu kavram üzerinden varmak istediği yer insanı tanrılaştırmaktır. Tabi ki kendi insanını, diğer insanları köleleştirmek ister.
Felsefi olarak "bireyselleşme", bir şeyin nasıl "başka bir şey olmayan" bireysel bir şey olarak tanımlandığına dair genel fikri ifade eder. Bu, bireysel bir kişinin dünya üzerindeki diğer unsurlardan nasıl farklı kabul edildiğini ve bir kişinin diğer insanlardan nasıl farklı bir kişi olduğunu da içerir. On yedinci yüzyıla gelindiğinde, filozoflar bireyselleşme sorununu ya da herhangi bir zamanda bireyselliği neyin doğurduğu sorununu, kimlik sorununu ya da zamanın farklı noktalarında aynılığını neyin oluşturduğunu sorularıyla Bireysellik İlkesini ilişkilendirmeye başladılar.
Bireycilik, her şeyden önce insanlığın toplumsal birliklerden değil, bireylerden oluştuğu düşüncesine dayanır. Bu varlıklar, biri diğerinden ayrılamaz ve indirgenemez varlık özelliği taşırlar. Duygulanımları, hareketleri ve düşünceleri kendilerine aittir. Bireycilik, bir değerler sistemi olduğu kadar, insan yapısıyla ilgili bir kuram, genel bir davranış biçimi ve belirli siyasal ekonomik, toplumsal ve dinsel düzenlemelere yönelik bir inanç anlamına gelir. Genel bir davranış biçimi olarak bireycilik, öz güvene, gizliliğe ve başka bireylere saygı göstermeye önem verir. Otoriteye ve birey üzerindeki özellikle devlet tarafından uygulanan her türlü denetime karşı çıkar. Ayrıca "ilerleme"ye inanır, ilerlemenin bir aracı olarak da bireye farklı olma hakkı tanınır.
Bireycilerin bir ileri noktası anarşidir. Ama çoğu devletin bireylerin yaşamına en az karışması gerektiğine, bireylerin birbirleriyle çatışmasını önlemek ve gönüllü olarak varılmış anlaşmaların uygulanabilmesi için yasaları ve düzeni koruma görevini üstlenmek zorunda olduğuna inanır. Bireycilik, devleti zorunlu bir olumsuzluk olarak görme eğilimindedir ve "en iyi yönetim, en az yönetimdir" sloganını benimser.
Kısacası bireysellik 17. yy.’dan beri Batının geliştirmiş olduğu bir kavramdır. Batı, bireyselleşme kavramının kişisel boyutunu kendi ülkelerinde uygulamakta, devletle ilgili boyutunu da dışarıya pazarlamaktadır. Yani bizim ki gibi ülkede yaşayan insanlara devlete itaat etmemeyi özgürlük çatısı altına almakta fakat iş kendi devletlerine gelince adeta ülke yönetimlerini tanrılaştırmaktadırlar.
Örneğin protesto gösterisi yapacakları zaman yetkili mercilerden izin almak zorunda olmadıklarını söyleyen batının uşakları, televizyonlarını açıp Avrupa’daki Filistin gösterilerinde yaka paça dövülerek, köpekler tarafından ısırılarak gözaltına alınan insanları görünce hiç sesini çıkarmamaktadır. Batıda herhangi bir ülkede beş-on kişi bir araya gelemezsiniz, hemen dibinizde polis biter. Biz de ise polisin yüzüne rahat rahat kezzap atabilirsiniz.
Batıda devletin söylemlerine muhalefet ederseniz Amerika’da Malcom X’e olduğu gibi cinayete kurban gidersiniz. Dolayısıyla özgür düşünce, bireysel fikirlere saygı onlar için büyük bir yalandır. Bu söylemleri bizim ki gibi ülkelerde kendilerine yakın olmayan yönetimleri iktidardan düşürmek için kullanırlar.
Kavramlar batının en önemli sermayelerindendir. Üretimlerine çok dikkat ederler ve kavramlar üzerinden müthiş menfaat sağlarlar. Dışarıya güçlerini orduları üzerinden değil daha çok kavramlar üzerinden ihraç ederler. Bireysellikte, Batının üzerinden menfaat devşirdiği kavramlardan sadece bir tanesidir.
Bu kavramla insanlara şunu telkin ederler; Keyfinize göre yaşayın, sizin alacağınız keyiften, hazdan daha değerli hiçbir şey yoktur. Kendi mutluluğunuz için başkasını önemsemeyin. Kendinizle ilgilenin. Sadece canınızın istediğini yapın, canınızın istemediği hiçbir şeyi yapmayın. Çocuk doğurmak size zor mu geliyor? Doğurmayın. Evlilik, eşine sabretmeyi mi gerektiriyor? Sabretme, keyfine bak, boşan gitsin. Çocuk büyütmek zoruna mı gidiyor? Büyütme, devlete ver o büyütür. Hem evli kalmak hem de başkalarıyla beraber mi olmak istiyorsun? Eşine söyle, o da sende, arada bir başkalarıyla takılın. (Devamı gelecek)