Yönetmen ve Senarist Mesut Uçakan’la sinema üzerine söyleşimize devam ediyoruz.
Suveyda filminiz; harf devrimi sonrası 18 yıl boyunca ezanın Türkçe okunduğu dönemde, özellikle köylerde yaşanan travmalara dikkat çekiyor. Hadim adındaki çocuğun beyaz güvercinle kurduğu Süleyman Peygamber'in kuş dili metaforunu izliyoruz. Süveyda sadece bir dönemi yansıtmaya çalışması dışında bugüne ve geleceğe dair başka hangi toplumsal uyarıları veriyor hocam?
Arif Nihat Asya'nın güzel bir sözüdür bu: ‘’Geçmişe ihanet eden geleceğine de ihanet eder.’’ Biz, toplum olarak geçmişe ihanet ettik. Geleceğe de ihanet etmemek için artık baş aşağı çevrilmiş bir toplumu ayakları üstüne doğrultmamız lazımdı. Derdimiz harf devriminin getirdiği zararları gösterebilmekti. Önümüzdeki nesil için çok önemli bir dokunuş olacaktı, oldu da. Bin küsür yıllık kültürel ve tarihî kaynaklarımızla olan bağımızı, kullandığımız yeni harflerle kopardılar bakışına nihayet sinemada dikkat çekebilmiştik.
O kadar netameli bir konuyu ilginç bir kuş dili metaforu ile anlatıyorsunuz.
Hafız olmak için çırpınan 11 yaşındaki bir çocuğun bir ayetten hareketle Hazreti Süleyman gibi kuş dili öğrenmeye çabası etrafında dönüyor öykü. Kuşlar konuşur mu, konuşur. Nasıl ve niye diye soru sormaya başladığımız zaman, kendisini görmemizi isteyen sonsuz bir güzellikle karşılaşırsınız. Dayanılmaz bir duyguyla yoğrulursunuz. İlahî tecelliden söz ediyoruz. En küçüğünden en büyüğüne bütün meseleleri O’nu gündeme almadan çözemeyeceğiniz bir gerçektir bu. O, Sonsuz Güzel, sürekli gündeminizde olmalı. Eğer O’nu gündeminizden çıkarırsanız; kelimelerden, duygulardan, düşüncelerden, olaylardan, eşyalardan çıkarırsanız toplum olarak böyle Harf Devrimi, Şapka Devrimi gibi makus bir tarih yaşamaya mahkum olursunuz. Filmdeki kuş dili metaforunda bu idrake işaret vardır, buna dikkat çekme vardır. Filmin isminin Suveydâ olmasının da anlamı vardır. Suveydâ kavramı, anlamı, derinliği ile kültür tarihimizde de çok yer tutan bir konudur. Yani madde ile mananın birleştiği, Allah Teala'nın ‘’Kainata sığmam, kulumun gönlüne sığarım.’’ dediği, kalpteki siyah noktadan hareketle fenâillah sırrına vardığı müthiş bir metaforu taşır.
Kayseri’nin Develi ilçesinde çekiyorsunuz bu filminizi. Oradaki film sürecinde neler yaşadınız?
Develi'nin Soysallı adında bir yeri var. Dam evlerden oluşan bir yer. Hayvancılığı korumak için ayrılmış özel bir bölge. Canlandırmaya çalıştığımız köy sahneleri için dam evlerinin ağırlık olduğu öyle bir mekan lazımdı. 1932’lerin Orta Anadolu atmosferini gösteren bir yer. Bunu ancak orada bulabildim. Camisi yoktu, ilkokulu yoktu. Bir evi küçük bir camiye çevirdik, yanına tahta bir minare yaptık. Bir başka eve bayrak astık, tabela astık, içine sıralar koyduk ve ilkokul yaptık. Bir başka evin avlusunu kahvehaneye dönüştürdük. Bütün sahnelerin gerçekçi olmasına, her detayın dönem atmosferine uygun olmasına büyük özen gösterdik. Her bir dekor, kostüm ve mekanın izleyiciye o köyün yaşamını hissettirmesi için büyük bir titizlikle hazırlandık. Köy halkının yaşamını gözlemlemek, onların yaşam tarzını doğru yansıtmak önemliydi. Sonuç olarak ortaya çıkan film hem bizim hem de izleyenlerin gönlünde iz bırakacak, yoğun bir emekle örülmüş unutulmaz bir çalışma oldu.
Değerli hocam, İstanbul Taksim Talimhane’deki ofisinizde söyleşi için beni iki ayrı günde ağırladınız. Değerli vakitlerinizi ayırıp bilgilerinizi, tecrübelerinizi ve bizimle ölmemesi adına anılarınızı paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Kayseri’ye her zaman bekleriz inşallah.
Umarım okuyucular için, sinemayla uğraşanlar için faydalı olur. Çabamız aynı: Bâkî kalan bu kubbede hoş bir sadâ bırakabilmek.
Değerli dostlar, sinemanın Bilge Yönetmeni Mesut Uçakan’la yaptığımız söyleşiyi burada sonlandırıyoruz. Başka bir söyleşide görüşmek dileğiyle.
Söyleşinin sonu
