Değerli dostlar, Ressam İlhami Atalay ile resim sanatı konulu söyleşimize devam ediyoruz.
Bir şey çok ilginç geldi bana hocam. Beyni resmeden tuvalinizin bir hikayesi var. Bu resimde ne anlatmak istediniz? Bunu sizden dinlemek isteriz.
İnsanların büyük düşünmesi için büyük beyin diye bir tablo yapmak istedim. Beynin ne kadar ilginç bir obje olduğunu, insanların buna fazla düşünmeden baktığını anlatmak istedim. Gözlerine çarpıcı bir şekilde kocaman bir beyin yapınca insan da vav! vav! demeye başladı, turistler de dahil. Oov, müthiş! Beni övmeye başlayınca o zaman tuttum onun üzerine: Bu naçar aklın yaptığına şaşmanız akıl değildir, bir anda milyonlarca akıl yaratan aklı bilmeyen akıl değildir, diye yazdım.
Uzunca bir cümle yazmışsınız hocam.
Onu yazdım sonradan ve ona fon oluştu yazılar.
O beyin tablosunun etrafında da küçüklü büyüklü yazılar var, resimler var, imgeler var.
Kalp ve nefsin savaşı var mesela. O da mesela İsviçre’de.
1971’den 2011 yılına kadar neden hamsi gözlerini yorumlayarak resimler çizdiniz?
Yani bir seriye başlıyorsunuz. O seride bir miktar tablo oluşturduktan sonra bir başka seriye geçmiş oluyorsunuz. Ama o serinin vermiş olduğu etki sende bitmiyor. Bir müddet sonra tekrar devam ediyor, tekrar devam ediyor. Ta kaç senesine kadar ama değişiyor. Hamsi gözü hamsi gözünden çıkıyor, yorumlana yorumlana bambaşka bir dünyaya geçmiş oluyor ve Selçuklu oyma sanatıyla kündekâri ile bilmem neyle bağlantı kurmaya başlıyor.
Kırk sene hocam devam etmişsiniz. Maşallah!
Evet, kırk sene devam ettim.
En son ki seriniz nelerdi hocam?
En son şu anda yaptığım üzerinde çalıştığım seri ‘’Tak takıştır, yap yakıştır.’’ serisi.
Ne serisi hocam bunlar? Neden bunları çiziyorsunuz?
Ta Şamanizm’den bize gelen insanların takıp takıştırdığı seri. Mezar taşlarını inceledim. Mezar taşlarının sarıkları, başlıkları çok hassas bir şekilde incelenmiş olmasına rağmen yüzleri yok. Yüzler soyutlanmış. Ya motif gelmiş ya çiçek gelmiş, değişmiş. Yani kişinin şahsiyetini gösteren kaştan, gözden, yüzden kurtulmuş, yok ama bir bakıyorsun başındaki sarığın hangi tarikattan bilmem ne olduğu bile belli. Demek ki atalarımız kaştan, gözden, yüzden kurtulup bir arayışa girmişler, böyle bir çözüm bulmuşlar ve bir şeyler üretmişler. Şimdi de işte bu mezar taşlarından ben dedim ki: Yeniçeri başlığından, şundan bundan tablo yapamam mı diye. Bir seri başladım, bakman lazım.
Onların fotoğrafını çekeyim hocam.
Kırk iki tane tablo var.
Peki hocam, resimlerinize daha çok yurt içinden mi yoksa yurt dışından mı talep geliyor?
Şimdiye kadar galerim varken yurt dışından geliyordu. En güzel tablolarımı yurt dışına sattım.
Hangi ülkelerden istek geliyor hocam?
Dünyanın her yerinden. Paris'te sergiler, açık müzayedeler düzenlediler tablolarımdan.
Türkiye'de tabii talep az.
Türkiye'de hiç kimse ilgilenmedi. Biz, Türklere resim satacağız diye hiç düşünmedik.
Sebebi sanata ilginin az olması mı?
Sebebi sanatla ilgisi olmayan bir millet var ortada. Adam resmimi alıyor, bayramda evine asıyor, ertesi gün geri getiriyor. Adam tabloyu alıyor ondan sonra ‘’Hocam, Fadime dedi ki: Senin bu elli bin liraya verdiğin bu tabloya bir kamyonet hamsi alırım, hamsiköy doyardı.’’ demiş. Tabloyu geri alır mısın? dedi.
Sanat anlayışımız bu. :))
Ben hamsi satmadım ki tablo sattım. Hem de pazarlık yaptın, hemşehriyiz, şudur budur diye alıyorsun. Fatih’te giysi satan bir yer var mesela. Benim bir tablomu alıyor. Parasını vermiyor. Artık utana utana bir müddet sonra gidiyorum. Ya, şu tablonun parasını versen. Yok, diyor. Al tablonu götür, ben zaten onu tuvaletin deliğini kapatmak için almıştım, diyor.
Eyvah! Aldınız daha sonra değil mi?
Aldım. Onu bir başka bir müteahhit satın aldı. Uzayda Lazlar diye bir tablo.
Çok acı bir durum. Hocam, bizim Anadolu kadınının oturuşundan, çalışmasından, iffetli duruşundan, giyinişinden ilham alarak ve bunu abartarak bir sürü kompozisyon ortaya koymanız sizi Batıcı ressamlardan ayıran temel özelliklerden birisi. Sizi Anadolu'yu resmetmeye iten düşünce ne hocam?
Çıplak model yapmadan ressam olunmaz diye bir anlayış vardı ya, herkes meşhur olmak için çıplak modele yükleniyordu. Çıplak kadın resmi yapıp kestirmeden meşhur olma yolunu tutanlara karşı bizim kadınımız bu değil bizim kadınlarımız, insanlarımız bu değil bakın böyledir diye. Çiçek içinde yaşayan insanlarımız var. Yerdeki halı çiçek, üstünde giyindiği çiçek, duvarda çiçekli şey yazmış, cenneti arzulayan bir millet. Böyle bir millete böyle bir anlayışla modelle yapılmış çalışmayla denkleşebilir mi yani?
Kesinlikle denkleşmez hocam. Peki hocam, sanatın toplumsal bir karşılığı olduğunu düşünerek sanatkârın toplumuna olan vefa borcunu ödemesi veya ilminin zekatı olarak birtakım sanatkârlar, hayırlar yapmaktadır. Bu anlamda siz de hayır yapma maksadıyla resim sergisi açıp bu sergide satılan tabloların geliri ile hayırlar yaptığınızı biliyoruz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
İşte deprem olunca talebeler ile birlikte 40 tane sanatkâr birlik olduk. Yapılan satışla Hatay'da 18 tane konteyner yaptırdık.
Kaç eseriniz satıldı hocam?
Benim orada iki tane tablom satıldı. Hanımın satıldı, sonradan da satıldı, ondan sonra iki tane tablomu Esra Erdoğan satın aldı. Azerbaycan’a hediye etmek için yine bir tablomu satın aldılar derken bu yardımlaşma Bangladeş'te, Yeni Zelanda’da daha şuralarda buralarda, Malezya'da, Dubai'de, İtalya'da yardımlar için sergiler açıyoruz. Halen daha açacağız.
Allah razı olsun hocam. Gerçekten çok büyük emek veriyorsunuz. Takdirle izliyoruz.
Bu heyecanla talebeler de bir sürü tablo yaptılar. Bizim o talebeler resim yapıp bağışlıyorlar.
FİLİSTİN ZULMÜNÜ RESİMLE FIRÇALAMAK
Hocam Ayasofya Meydanı’ndaki Zulmü Fırçala tablonuz ve etkinlikleriniz ile dünyadaki zulümlere dikkat çekiyorsunuz. Sanatkârın toplumuna karşı bir görevinin olduğunu aslında ifade ediyorsunuz. Bu tepkinizin yansımaları neler oldu hocam?
Ya aslında bu yürüyüşlerin bilmem nelere faydası olmadığını görüyoruz. Söylenecek her şey söylendi.
Mitingler yapıp bağırıp çağırıyorsun, hiçbir faydası olmuyor ama sanatlaştırma işi olunca sanatla ilgili yani herkes resim yaptı çocuklardan itibaren. Meydanda Ayasofya imamına Kur'an okuttuk. Sonra dua ettirdik. Gençlik ve Spor Bakanlığı bu işi üstlendi. Destek oldu ancak bize mesela tabloları asmak için pano vermediler. Benim tablolar kenara bir yere yığılmıştı. Saat 3.30'da benimle röportaj yapılacak tablolar asılmamış daha.
Kim üstlenmişti hocam bunları?
Büyükşehir Belediyesi desteği verecekti vermedi. Emniyet tedbirini alması lazımdı, polis yerlerini koyması lazımdı.
Kültür Bakanlığımızın asıl destek vermesi lazım.
Kültür Bakanlığı değil Gençlik ve Spor Bakanlığı ilgilenmişti. Gençlik ve Spor Bakanlığından bu panolar gelecekti, gelmedi belediyelerden bilmem nerden. Yani organizasyonda eksiklik oldu. Benim tablolar asılmadı. Şöyle üstünkörü işte astık orada.
Yine tehdit aldınız mı hocam?
Tehdit almadık.
13. bölümün sonu