Murat SERİM

Uluslararası Sanat Organizasyonlarında Devlet Sanatkârları Nasıl Desteklemelidir?

Murat SERİM

İstanbul Fatih’te Müzehhibe Emel Türkmen ile tezhip sanatı üzerine söyleşimize devam ediyoruz.  

Değerli hocam, yurt dışındaki pek çok ülkede Kuveyt, Tunus, Dubai, Şarjah, Abu Dabi, Almanya, Japonya, Kore ve Katar’da düzenlenen klasik İslam sanatları konulu pek çok karma sergiye katıldınız. Bu sergilerde hangi eserlerinizi yayınladınız? 

İki kişisel, çoğu karma tabii. İkisi kişisel derken ikisi de Şarjah’ta oldu. Biri eşimle beraber açtığımız kişisel sergiydi. Diğeri de biraz önce bahsettiğim bienalde Türkiye’yi, Türk tezhibini temsilen katıldım. Çünkü her ülkeden bir sanatçı seçmişler. Mısır’dan, Pakistan’dan, Türkiye’den, İran’dan bir de Birleşik Arap Emirlikleri’nden çok az sayıda sanatkâr vardı kaligrafi bienali olduğu için. Konu hat bienaliydi aslında. Dolayısıyla bu sergi kişisel sergiydi. Diğer karma sergilerde de bunu hissederken eserimizle katılmış oluyoruz. O hattat eğer yurt dışında bir sergiye çıkacaksa -karma sergileri oluyor- orada siz tezhibinizle var olmuş oluyorsunuz. Yani bir levhada iki sanatkârın emeği var ve iki sanatkârın bakış açısı var. Dolayısıyla o sergiye hattat katıldıysa müzehhip de katılmış oluyor, müzehhip katıldıysa hattat da katılmış oluyor. Bu tarz karma sergiler. Özellikle bu Kore’deki sergi. Abu Dabi’de yaşayan Medineli hattat Hüseyin Sarı’nın kişisel sergisi idi. Ondaki birçok icazeti ve levhasının süslemelerini yapma şansı bulmuştum. O yüzden onu özellikle vurgulamak istiyorum. Kuveyt’te yine müze tarafından satın alınan eserlerimiz oldu. O yüzden orası yine karma sergi içerisinde ama kendimize ait standımızın olduğu bir alandı. Eşimle beraberdik yine. Tunus, Dubai ve Almanya gibi ülkelerde de yine hocalarımızla hattatların açtığı kişisel ve karma sergilerle giden eserlerdi. Bu şekilde farklı ülkelerde de levhalarımız sergilenmiş ve değerlendirilmiş olabiliyor. 

Bir de Japonya ve Kore’de serginiz var.

Oralara da yine hattatlarla gittik. Ben şahsen gitmedim. Şahsi sergilerim olmadığı için ama karma sergilere veya Türkiye’den ve dünyadan birçok hattatın ve müzehhibin katıldığı sergilerse biz de oralarda var olmuşuzdur. 

Hocam, tezhipte gül figürünü çok görüyoruz. Türk süsleme sanatında gül neyi ya da neleri ifade etmektedir? 

Gülün kullanılma sebebi tamamıyla Peygamber Efendimizi temsilen kullanılıyor. Kokusuyla, görüntüsüyle, her açıdan gül, peygamber efendimizdir. Dolayısıyla Delail-ül Hayratlarda, hilye-i şeriflerde, peygamberimizi anlatan ismi nebi olan hemen hemen her yerde bu motifi görmeniz mümkün. Minyatür olarak da görebilirsiniz. Bu, bir çiçek olarak da karşınıza çıkabilir. Mesela gül koklayan bir Fatih Sultan Mehmet minyatürü vardır. Oradaki manevi tarafı da düşünmek lazım. Sadece gül koklayan bir Fatih olarak bakmamak lazım. Biz, Türk milleti olarak da gerçekten güle yani peygamberimize çok fazla sevgi duyuyoruz. Bunun karşılığının da edebiyattan süsleme sanatlarına kadar her alanda gülle temsil edildiğini biliyoruz. 

Anladım hocam. Günümüz sanatını başta tezhip, hat olmak üzere desteklemek ve sanatkârları teşvik etmek amacıyla neler yapılabilir? 

Projeler üretilmesi lazım. Yani yarışmalar bayağı bir destek oluyor ama bunların sayısının artması lazım, yeterli değil. Yurt dışında Türkiye’nin çok daha etkin olması lazım. Özellikle Kültür Bakanlığı bazında. Biz şahsi olarak gidiyoruz ama bundan ne bakanlığın haberi var ne de devletin hiçbir kademesinin haberi yok. Biz şahsen gidiyoruz. 

Resmi olarak gitmiyorsunuz yani.

Hayır, şahsi davet alıyoruz.  

Aslında resmi olarak gidilmesi gerekiyor, diyorsunuz.

Tabii ki. Kültür Bakanlığı olarak. Mesela bizim TRT televizyonumuz çağrılmıyor. Birçok basın mensubu çağrılıyor bu tarz ülkelere. Niye TRT’den birisi yok. Bu, bizim devlet televizyonumuz. Buradan da birkaç muhabir gelsin, bu bienalleri çeksin diyoruz. 

Bununla ilgili bir isteğiniz oldu mu? 

Oldu, bununla ilgili bir atılımım da oldu ama geç kalmışım. Bir dahaki bienale inşallah bunu da düşünelim dediler, dedirttik yani. 

O zaman buradan bir çağrı yapalım. 

İnşallah.

Bu yazıyı okuyanlar, söyleşiyi izleyenler, dinleyenler sizlerin resmi olarak gitmeniz gerektiğini inşallah duyarlar. 

Bir dönem Kültür Bakanlığı farklı ülkelerde yapıyordu. O da sanatları tanıtım noktasında. Kültür Bakanlığı sanatçı tanıtım kartı veriyor yeterli olan sanatkârlara. Bu kartı edinmiş olan sanatkârlar Kültür Bakanlığının listesine girmiş oluyor. Oradan seçtikleri kişilerle farklı sanat dallarından Rusya olsun, İran olsun farklı farklı ülkelere bir ekip götürüyorlardı. Ama bu bienal bazında değil, tamamen festival şeklindeydi. Tabii ben bu sanatın içinde çok yıllardır içinde olduğum için biliyorum. Pandemiden öncesine kadar devam eden bir yöntemdi. Evvelinde bu da yoktu. Sanatkârlar ferdi olarak teklif alırlar; bu, Arap ülkelerine olsun, Almanya olsun, farklı farklı yerlere kişisel davetle çağrıldıkları için gidiyorlardı. Bu, hâlâ böyle devam ediyor. Ben aslında ülkemi temsilen en son 2022’de Şarjah’ta bienalde bulundum, öyleydi. Fakat bundan Türkiye’nin haberi yok. Sadece ben de değilim. Bir sürü hattatımız da vardı. Ben bunu kendi şahsım adına söylemiyorum. Türkiye’yi temsil etmeye çalışıyoruz ama maalesef ki bunu Türkiye Devleti bilmiyor. Televizyonu bilmiyor. Onu yayınlamıyor ki davet alıyor normalde. Dünyanın her yerinden gazeteci çağrıldı, Türkiye’den gazeteci yok. Bu çok enteresan bir problem. Bilmiyorum, bunun siyasi ilişkilerle bir bağlantısı var sanırım. Artık onu çözemedim ben ama ben ne kadar gittiysem -ben oraya 4 kez gittim- hiç Türk gazeteci veya televizyoncu görmedim. 

Bu söyledikleriniz bu yazıdan sonra inşallah makes bulur diye düşünüyorum. 

İnşallah bulur. Zaten ben TRT için bir adım attım. TRT 2 sanat kanalı olduğu için. Oradan bir atılımda bulundum hatta davet istedim onlardan. O gazetecilerin çağrılmasını, vizesini her şeyini onlar ayarlıyorlar malum. Fakat geç kaldık, yetiştiremeyiz, dediler. İptal edildi, aslında gidilecekti.

19. bölümün sonu
 

Yazarın Diğer Yazıları