Mürşide ASLAN

Kaldırımlar Engel Zihinler Duvar Olmasın

Mürşide ASLAN

Ülkemiz, engellilere yönelik yasal düzenlemeler açısından dünyanın birçok ülkesinden daha ileride olduğu bir gerçek. Anayasada pozitif ayrımcılık açıkça tanımlanmış, 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’la birçok alanda haklar tanınmış, kamuda ve özel sektörde istihdam kotaları belirlenmiş durumda. Ancak tüm bu kazanımların hayata geçebilmesi için sadece hukuk yeterli değil; vicdan ve toplumsal sorumluluk da şart.

Zira bir toplumun olgunluğu, sadece yasalarla değil, o asaların gönüllü bir şekilde hayata geçirilme biçimiyle ölçülür.

Bugün hala kaldırımda yürümek isteyen bir tekerlekli sandalye kullanıcısı, bir engelli rampasına ulaşmak için park etmiş araçların etrafından dolanmak zorunda kalıyor. İşitme engelli birey, bir kamu kurumunda bilgi almak için yanında tercüman götürmek zorunda. Görme engelli bir genç, üniversite sınavına hazırlanırken ders materyallerine ulaşmak için ayrı bir mücadele veriyor.

Tüm bu örnekler gösteriyor ki; fiziksel engeller çoğu zaman zihinsel ihmallerin sonucudur.

Elbette devletin düzenleme yapması, İŞKUR’un destek vermesi, belediyelerin projeler yürütmesi önemli. Ama bu çabalar, toplumun her kesimi tarafından sahiplenilmedikçe kalıcı olamaz. Çünkü sorun, sadece engellilerle ilgili değil; birey olmanın, vatandaş olmanın ortak değerleriyle ilgilidir.

Engelli bireylerin topluma tam ve adil katılımını sağlamak, bir lütuf değil, bir hak teslimidir. Onların iş gücüne katılması, sadece kendileri için değil, toplumun refahı için de büyük bir potansiyeldir. Ancak bunun yolu, işe alım süreçlerinden okul sıralarına, toplu taşımadan dijital platformlara kadar hayatın her alanında erişilebilirlik ve kapsayıcılığı benimsemekten geçer.

Ne yazık ki en büyük engel, hala çoğu zaman görmezden gelinen bir gerçek; duyarsızlık.

Toplum olarak yalnızca kendi konfor alanımıza odaklandıkça, başkasının neye ihtiyaç duyduğunu fark etmemiz zorlaşıyor. Oysa farkındalık yalnızca bir günle, bir haftayla sınırlı olmamalı. Empati bir eylem biçimidir; göz hizasına inmek, yan yana yürümek, birlikte üretmek demektir.

Engelli bireyleri yardım bekleyen değil, hak sahibi vatandaşlar olarak görmek, onları topluma ‘’dahil etmek’’ değil, zaten içinde oldukları bu toplumda görünür kılmak görevimizdir.

Bu görev, sadece devlete değil; okuldaki öğretmene, sokaktaki esnafa, iş yerindeki yöneticilere, mahalledeki komşuya da düşer. 

Yasalar kapıları açabilir. Ancak içeriye kimlerin girip kimlerin dışarıda kaldığını belirleyen şey, bizim tutumlarımızdır.

Unutmayalım:

Engelsiz bir yaşam, sadece fiziksel düzenlemelerle değil, zihinsel dönüşüm ve toplumsal duyarlılıkla mümkündür.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları