
Kayseri'nin Entropi Artışı: Dönüşümün Termodinamik Yorumu
Prof. Dr. Ünal Çamdalı
Bilindiği üzere Kayseri binlerce yıllık tarihi birikimiyle Anadolu’nun merkezinde yükselen, önemli bir yerleşim yeridir. Ticaretteki ve sanayideki bugünkü yeri kayda değerdir. Genel olarak modern bir şehir görünümdedir. Ancak son yıllarda hızla artan nüfusu, hızlı ve düzensiz yapılaşması ve doğal çevresel bozulmalarının etkisiyle geri döndürülemez bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu süreci anlamak için yalnızca kentleşme kuramlarına değil, aynı zamanda doğa bilimlerinden kazandırılan bazı kavramlara da başvurmak önemlidir. Bu bağlamda termodinamiğin ikinci yasasından türetilen “entropi” kavramı, Kayseri’nin güncel durumunu anlamada açıklayıcı bir çerçeve sunmaktadır.
Modern Uygarlık ve Etkisi: Entropi Bağlamında
Lewis Mumford’a göre modern uygarlık, teknik yapılarla aşırı merkeziyetçi bir güç geliştirmiştir. Bu teknik medeniyet, tabiri caizse mekanik düzene tapınarak organik dengeyi yıkmış, insanın doğayla ve kendi içyapısıyla bağını koparmıştır. Modern kent, beton ile algoritma arasında sıkışmış bir entropi makinesine dönüşmüştür. Mumford’un temel tezi şudur: toplumsal sistemler, anlam ve ölçek duygusunu yitirirse (kullanılabilir) enerjilerini içeriden tüketecektir. Enerji olsa da yönü yani akışı (kullanılabilirliği) olmayacaktır. Bu durum tam anlamıyla bir “entropik tükenmişlik” olacaktır.
Entropi en genel anlamıyla bir sistemdeki düzensizliğin ya da enerjideki dağılmışlığın ölçüsüdür. Fiziksel sistemlerde entropi arttıkça düzen azalır ve sistemin yeniden organize olabilme kapasitesi düşer. Kentler için bu kavramı metaforik değil, işlevsel bir araç olarak düşünmek mümkündür. Zira kentler de enerji akışları, organizasyon yapıları ve çevresel sınırları olan karmaşık sistemlerdir. Kayseri özelinde bu entropik artış, dört temel dinamik üzerinden gözlemlenebilir: trafik yoğunluğu, betonlaşma, hava kirliliği ve nüfus artışı.
Dört Temel Sorun
Öncelikle trafik yoğunluğu, kentsel zamanın ve enerjinin sistematik olarak israf edilmesidir. Talas, Melikgazi ve Kocasinan yönünden şehir merkezine doğru veya tersi istikamette sabah ve akşam saatlerinde yaşanan yoğunluk, bireylerin fiziksel ve zihinsel enerjilerini tüketmektedir. Bu durum, üretkenlik kaybının yanı sıra, toplumsal gerilimi artıran bir unsura da dönüşmektedir.
Betonlaşma ise kentin doğal ve tarihi taşıyıcı yüzeylerini yok ederek ekosistemle olan ilişkiyi koparmaktadır. Betonlaşma ayrıca tarihi dokunun görünmesini engellemektedir. Bununla birlikte toprak yüzeyinin yerini alan asfalt ve beton zeminler, suyun döngüsünü bozmakta; ısı adaları oluşturarak mikro iklimleri olumsuz etkilemektedir. Bu yapısal müdahaleler, enerji verimliliğini düşürerek kentsel sistemin genel entropisini yükseltmektedir.
Hava kirliliğini de şehirdeki fiziksel düzensizliğin, solunabilir bir forma bürünmesi şeklinde değerlendirmek mümkündür. Sanayi bölgelerinden ve yoğun taşıt trafiğinden kaynaklanan emisyonlar, özellikle kış aylarında ciddi oranlara ulaşmaktadır. Artan partikül yoğunluğu, yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda psikolojik çöküntülere de zemin hazırlayabilmektedir.
Son olarak gerek içgöçlerden gerekse de dışgöçlerden kaynaklı nüfus artışı, mevcut altyapı ve hizmet kapasitesinin üzerinde bir baskı oluşturarak kentin işlevsel dengelerini bozmakta, kaynakların tükenme hızını artırmaktadır. Bu artış eğitimden ulaşıma, barınmadan enerji kullanımına kadar pek çok alanda planlamayı aşındırmakta ve uzun vadeli sürdürülebilirliği sıkıntıya sokmaktadır.
Sonuç
Bu tablo karşısında kent yönetimlerine düşen sorumluluk büyüktür. Entropik bir eğilimi tersine çevirmek, yalnızca teknik değil, aynı zamanda etik bir meseledir. Kent planlamasında doğayla uyumlu stratejilere, kamusal alanları yeniden canlandıracak yaklaşımlara ve enerji verimliliğini esas alan uygulamalara yönelmek kaçınılmazdır.
Kayseri’nin entropisi artmaktadır. Entropi müdahale edilmediği sürece, sabır tanımadan sürekli artar. Artış ise kentlerin yaşanabilirliğini ve insan doğasıyla kurduğu bağı zayıflatır. Entropi artışı farkındalıkla ele alınırsa belki de yeniden düzenin ve denge arayışının bir başlangıcı olabilir. Kayseri’nin sahip olduğu tarihi, kültürel ve coğrafi birikim, süreci tersine çevirecek potansiyeli barındırmaktadır. Ancak bu potansiyelin açığa çıkabilmesi için yalnızca yapılar değil, zihniyetler de dönüşmelidir. Zira betonun yerini yeşilin ve ağaçların, kaosun yerini düzenin, araçların yerini insanların aldığı bir gelecek için daha fazla bekleyecek zaman kalmadı.