- Haberler
- Şehirler ticaretin ayak izlerinden doğmuştur
Şehirler ticaretin ayak izlerinden doğmuştur
Kayseri eski Büyükşehir Belediye Başkanlarında olan Prof. Dr. Şükrü Karatepe önceki gün İlim Hikmet Vakfı'nda 'Medeniyet ve Şehir' konulu sohbetinde sevenleri ile bir araya geldi. Osmanlı'da, Avrupa'nın skolastik dönemlerine, Mısır, İslam medeniyeti ve şehirciliğinden günümüze şehircilik ve medeniyet adına birçok konuyu kendisini dinelmeye gelen konukları ile paylaştı. Prof. Karatepe sohbetinde şunları söyledi: 'Şehrin içinde yaşadığımız için şehri biliyoruz… Kalabalık nüfusun oturduğu yerlerdir şehir. Peki kalabalık nüfus olunca ne olur? Bu kadar kalabalık insanı bir arada tutmak içinde organize etmek gerekir. Yani organize olmuş bir nüfustur.'
Aklınıza gelen hemen hemen her konuda bir tarzı, üslubu ve kendine özgü, diğerlerinden ayrılan bir metodu olan bir yaşama biçimi demektir medeniyet
Ayrıca ekonomi ile yaşamımıza giren farklı melek dallarının oluşumları ve bunların yaşmımıza katkıları, olumlu ve olumsuz yönde gelişim ve değişimi ile geçmişten günümüze yaptığı şehir ve medeniyet yolculuğunda sözlerine şu şekilde devam etti: “Peki nüfus organize olduğunda ne olur? Farklı meslekler meşrepler, faklı uğraşlar ortaya çıkıyor. Köyde oturan insanlar, tarımla toprakla, hayvancılıkla… Birbirlerinin süreği olan meslekleri aynı anda yaptıkları halde şehirde kalabalıklaştığı için ister istemez uzmanlaşıyorlar, iş bölümü oluşuyor, kalabalık nüfusun ihtiyaçları fazla, şehir sadece kendi bünyesinde oturan insanların ihtiyaçlarına göre değil kırdaki insanın da ihtiyacını karşılıyor. İşte kırda ki insan sağlık ihtiyacını, eğitim ihtiyacını şehirden karşılıyor. Bunun ötesinde yine kültüre ve medeniyete yöneliktir. Bu bakımdan şehir hem kendi ihtiyacını karşılayacak hem de kırsal alanlardaki insanların ihtiyacını karşılayacak. Bu açıdan baktığımızda da şehrin-biz farkında değiliz ama- o kadar incelmiş ve kendi arasında organizasyonu var ki … bunu illa da bir devletin yapması, bir yönetimin yapması gerekmiyor; o kendi kendine yapıyor. İşte bu nedenle bu söylediklerimiz aynı zamanda da bir medeniyetin de alt yapısını oluşturuyor. Peki nedir diye baktığımızda da medeniyet şu: Bir topluluğun bir cemaatin bir milletin-artık buna ne derseniz- ihtiyaçlarını karşılayan her konu da belli ölçülerde bir tez, üretim ortaya koyar. Aklınıza gelen hemen hemen her konuda bir tarjı, üslubu ve kendine özgü, diğerlerinden ayrılan bir metodu olan bir yaşama biçimi demektir medeniyet. Medeniyet faklıysa o medeniyetine gören insanların öyle bir şey ki insan anlayışları farklı insan deyince her biri farklı bir şeyi tarif ediyor. Tabiat anlayışı farklı . Her medeniyetin kendine göre bir tabiat anlayışı var. Bunu tarif ediyor daha sonra insan ile tabiat arasında bir ilişki kuruyor. Sonra bir cemiyet anlayışı var hemen ardından; o medeniyetin anlayış. Aklınıza gelen her şeyde bu anlayış farklı oluyor. Yemede, içmede, giyinmede, eğitimde… Bütün temel ihtiyaçları bakımından farklı oluyor.”
Farklı dünya görüşü olan düşüncelerinde medeniyetleri farklı olacaktır
“”Medeniyet ölümde bile farklı oluyor. O ölümden sonra biriken varya … o kadar büyük bir hazine ki medeniyet… Şimdi dolaşsak Hint mezarlarını, Katolik, Protestan mezarlarını gezsek. İtalya’da Fransa’da Katoliklerin mezarlarına bakın birde Amerika’da Katoliklerin mezarlarına bakın. Protestanların mezarlarının sade olduğunu ama Katoliklerin mezarlarında üst üste taşarlın büyük haçların olduğunu görürsünüz. Protestanlar içe dönük daha sade metotlar kullanırken; mesela Hz. İsa’nın Katolikler’de haşmetli ortaya çıkış halini göreceksiniz. İşte en büyüğü Buenos Aires’te ki 70-80 metre yüksekliğinde Hz. İsa heykelidir. Çünkü onun anlayışı o . O öyle idrak ediyor bu inancı. Katolik ile Protestanlık arasındaki far da bu. Giyimlere bakıldığında Protestan, Otodoks papazlarının farklı giyindiğini görüyorsunuz. Yani medeniyet dediğimiz şey bir topluluğun a’ dan z’ye bütün ihtiyaçları ile ilgili fikri görüşü düşüncesi üslubu olan değişik yaşama biçimidir. İşte biz buna İslam medeniyeti diyoruz. Zaten pek çok kültürden söz edildiği halde. Kayseri kültüründen söz edilir. Konya kültüründen söz edilir. Ne bileyim Çerkes kültüründen söz edilir. Bölgesel olarak, Yahyalı kültürü Erkilet kültüründen bile söz edilir. Ama medeniyet bu kadar basit değildir. Ama biz Müslümanlar bir araya gelince ancak bir medeniyetten söz ediyoruz. Demek ki Türkler daha çok savaş idare yönünü öne çıkarmış, diyelim Araplar düşünce yönünü öne çıkarmış , Mısırda, Orta Asya’da farklı şekillerde medeniyetler ortaya çıkmıştır. Bu kültür bakış açısının ürünüdür ve hatta bu kültür ana hatlarıyla parça parça mahalleye kadar daralan ; daha önce Sahabiye mahallesinde oturanlarla Gültepe mahallesinde oturan insanların hayat anlayışların beslenme biçimleri misafirleri ağırlama biçimleri hep farklı olmuştur. Sözünü ettiğimiz bu bütünsel medeniyet kendini ancak şehirde gösterir. Şimdi bu açıdan baktığımızda şehirlerin farklı olduğunu görüyoruz. Farklı dünya görüşü olan düşüncelerinde medeniyetleri farklı olacaktır. Bu fark üzere baktığımızda büyükşehirlerimiz, İslam şehirlerimiz; Şam, Bağdat, Basra, Medine, Mekke, Diyarbakır,Kahire, Kudüs, İsfahan, Taşkent, Buhara … Bu şehirleri şöyle bir gezdiğimizde batı şehirlerinden farklı olduğunu görürsünüz. Çünkü bu medeniyet farkından ortaya çıkıyor. Bu medeniyetin de her merhalesinde ayrı bir medeniyet ortaya çıkıyor. ”
“Sokakları geniş yapın imar yaparken, yüklü iki deve yan yana geçsin.”
Söz konusu medeniyet ve şehircilik olunca Prof Dr. Şükrü Karatepe Efendimiz (SAV) döneminde örneklerle muhabbetin kalitesini daha da arttırıyor. Peygamberimizin ticaret ve şehircilik konusunda ashabına ifade ettikleri, şehrin gelişimi hususunda gayreti, ticaretin önem arz ediyor oluşundaki değerlendirmelerinde şu ayrıntılara da değinmeden geçmiyor.
“Peygamber Efendimiz (sav) Medine’ye hicret ediyor, orası başkent oluyor. Başkent oluyor devlet orda kuruluyot, Efendimiz Medine’nin imarını, ihyasını emir veriyor. Ama dikkat edin günü şartları dikkate alınır. Ve diyor ki “Sokakları geniş yapın imar yaparken, yüklü iki deve yan yana geçsin.”işte Pazar yerini mümkün olduğu kadar ortada yapın. Şehir dışından mal getirenleri şehir dışında karşılamasınlar. Pazar yeri oraya gelsin. Şehirler ticaretin ayak izlerinden doğmuştur. Ticaret varsa şehir var. Ticaret yoksa şehir yok. Ticaret geniş bir kavramdır; İmalat, ithalat, ihracat… Tarım bunun dışında. Tarım şehirlerde yapılmıyor. Tarımı köylüler yapıyor. Enteresandır tarım ürünlerinde rasyonel, insan ihtiyaçlarını karşılayacak ürün olmazsa ticarette yeri yok. “Üzerinize güneş doğmadan kalkın. Rızkın 9/10’u ticarettedir. Güneş doğmadan kalmazsanız 1/10’u da şehre kaçar.”
“Bu Avrupalılar Akdeniz’de bir ceviz kabuğu bile yüzdüremez hale geldi.”
“Dönemin Avrupası ve kilise yönetimini yaşam ve de halk üzerinde etkisinin medeniyetin altında standartlar ile olduğu dönemin demografik grafiğini paylaşan Prof. Karatepe, Avrupalılar ile Osmanlı medeniyeti ve İslam tasavvurunun her kesimden insanın yaşamına sirayet etmesi, her inançtan insanı kucaklayan idare anlayışının pozitif oluşundan bahsetti. Değerlendirmelerinde kendisine yöneltilern soruları da cevaplayan Prof. Karatepe sohbetinde daha sonra şu şekilde devam etti.
İbn-i Haldun “Bu Avrupalılar Akdeniz’de bir ceviz kabuğu bile yüzdüremez hale geldi.” Akdeniz’de bir şehirleri yok, medeniyetleri de yok haliyle. Avrupa da çok yağmur olduğu için teknolojide olmadığı için birçok yer bataklıktı, dereler ıslah edilmemişti. İşte insanlar o bataklıklar içinde yaşıyorlardı. O iklimde hiçbir zahire yetişmiyor. Domestesde patatesde yetişmiyor. Bütün insanoğlu domatesle patatesi Amerikan sonra yedi. O Avrupa kıtasında bunlar yoksa insanlar ne yer. İşte öyle bir yaşam var. Müslümanlar Akdenizi hâkimiyetine alınca Avrupalılar boğuldu. Coğrafi keşiflerde böyle oldu. Avrupa’da şehir kalelerden ibaretti. Asiller sınıfı var. Roma İmparatoırluğ8u parçalanıyor. Bu topraklarda kilise hâkimiyeti, teşkilatı kuruluyor. Bu kalelerde asiller oturuyor. Onun dışında köleler ve diğerleri var. Sonrada aşağıdan Müslümanlar sıkıştırıp, şartların getirdiği ve bununla birlikte hareket başlıyor ve ticaret ortaya çıkıyor. Şehir ondan sonra hareket ortaya çıktı.Şehirde her şey çok; şehirde din çok, mezhep çok, kültür çok, iş çok. Müslüman şehirleri dışa açıktır. Yahudi tüccarlar, sanatkârlar, ermeni demirciler, nalbantlar vardır. Değişik sınıflardan insanlar vardır.”
“Tek asilimiz vardır o da padişahtır”
“ Avrupa’da insan haklarının başlaması, demokratik hareketlerin başlaması, Haçlı seferlerinden sonra Avrupalıların bizi tanıyıp da apışması ile ortaya çıkmıştır. Burjuva sınıfının ortaya çıkmasından sonra şehircilik boyut kazanmıştır. Bunu anlatmadan da şehri anlayamayız. O da ne? Asiller sınıfı mağrur. Bizde yok bu sınıf tabi. Bir tek asilimiz vardır o da padişahtır, onun dışındakiler de hep vatandaştır.
Şehirlerde tüccar olup şehir sınıfı oluşuyor, sonra ticaret oluşup organize oluyorlar ticaret odası kuruyorlar, sanayi odasını kuruyorlar, borsayı kuruyorlar sonra şehirler de meslekler ortaya çıkıyor. Avukatlar baro kuruyor, hekimler hekimler odasını kuruyor. Daha sonra belediyeler kuruyor. Avrupalılar hep bunu anlatırlar. ”
Haber: Mahmut Hop
Bakmadan Geçme





