
HERŞEY GÖRÜNDÜĞÜNÜZ GİBİ AMA HİÇ BİR ŞEY GÖSTERİLDİĞİ GİBİ DEĞİL
İbrahim Uyar
İki kişi yola düşmüş bir köyden diğer köye gidiyorlarmış. Yolculuk haliyle sağda ne var solda ne var bakınarak, laflayarak giderken, biri diğerine; “Bak şu ilerdeki ağaçta bir karaltı görünüyor, kartal konmuş.” demiş. Diğeri şöyle bir elini kaşlarınınım üzerine götürüp, gözlerini gölgeledikten sonra; “Yok o kartal değil, keçi.” demiş. Adam “Olur mu beyim, baksana kartal. Hem, ağacın tepesinde keçinin ne işi var?” dediyse de bir türlü ikna edememiş. Tartışa tartışa, biri diğerini inandırmaya çalışaraktan ağaca yaklaşmışlar. Bu arada ağaçtaki karaltı havalanmış, uçmuş gitmiş. Biri haklılığının ortaya çıktığı sevinciyle “gördün mü bak kartalmış, uçtu gitti.” demiş. Diğeri kendi fikrinin doğruluğundan hiç taviz vermemiş, “Allah, Allah! Ya Hu! İlk defa uçan bir keçi gördüm.” demiş.
İnsanlara “gerçeklerle, görünenin” hep farklı olduğu; bu yüzden görünene inanmamamız gerektiği söylenir. Bunu ispat için de bazı deliller ortaya konur. Ufka bakınca yer ile göğün birleşmiş gibi göründüğü, demir yoluna bakınca ileride rayların birleşmiş gibi olduğu, uzaktaki cismin daha küçük göründüğü Vb.
Bunlar doğru! Bilimselliği ve deney ile ispatının mümkün olduğunda da şüphe yok! Ama bunlar istisnai şeyler. Genellikle gördüğümüz, yaşadığımız, bi zâtihi duyduğumuz, dokunduğumuz ve kokladığımız şeylerden çıkardığımız sonuçlar doğrudur. Elbette vardığımız sonuçların doğru olduğunu teyit için gerekli incelemeleri, kontrolleri, araştırmaları, tefekkürü yapmamız gerekiyor. Ama sesi bizden daha güçlü çıkan, “benim dediğim doğrudur, siz bilmezsiniz” anlayışında olan; kendi çıkar, menfaat ve ideolojisi için insanları yönlendirmeye çalışan, kamuoyu oluşturmak için planlar, sosyal mühendislik çalışmaları yürüten kesimlerin esiri durumundayız.
Yaşadığımız dünyada maalesef hayat böyle devam ediyor. Buna algı operasyonları ya da başka başka isimler veriliyor. Ama bizim alıştığımız ifadelerle bu; kandırılma, aldatılma, enayi yerine konma, daha hafif bir ifade ile yönlendirilmedir. Kişi için en büyük tehlike, başkalarının doğrularını, kendi doğrusu olarak, kabullenmektir. Şunun farkında olalım, çevremizdeki her şey, bize kendi doğrularını dayatıyor.
Çoğu zaman, “aklımız var fikrimiz var” diyerek öz güvenle çıktığımız yolda ya medyanın, ya da çıkar peşinde koşan bir güruhun bizi kullandığını fark ederiz. Hatta hiç fark edemediğimiz bile olur. Bazen bu hatanın müsebbibi kendimiz de olabiliriz. İnadımız, hırsımız, aklımızı ve kalbimizi doğrulara kapatmamız bizim bu aldatılma sürecimizi uzatır veya ömrümüzün sonuna kadar devam devam eder de hiç farkında olmayız…
Kendi kendimize sorduğumuz olur: “Bir insan nasıl terörist olur? Bir kişi nasıl olurda şu ideolojinin peşinden gider? Nasıl olurda şu davranışta bulunulur, şöyle bir söz nasıl söylenir söylenir? İnsanlar şundan ne zevk alır ki? Şuna neden para verip de satın alınır ki?... Ben nasıl böyle bir hata yaptım? Hiç farkına varamadım?..”
Nedeni belli! Aslında hiç kimse kendisi değil. Herkes kendisine ne söylendi, ne gösterildi, neye yönlendirildi ve neye inandırıldı ise o! Bunun hepsi yanlış mı? Elbette hayır! Yerine göre inancımız ve düşüncemiz onur kaynağımızdır! Yeter ki “İnna Lillah…/ Biz Allahınız” (Bakara S. /156) kıstasını unutmayalım. Yeter ki, ait olduğumuz kaynağa göre bir inancımız, fikrimiz ve düşüncemiz olsun! Buna “ Müslümanlık, Allah’a teslimiyet” denir. Bizi Mâlikel Mülk’ün( varlığın tek sahibinin) yolundan uzaklaştıran her şey, bizler için birer tuzaktan ibarettir.
“Doğru nedir, doğru denilenlerin hangisi doğrudur?” Bu sorunun cevabı o kadar da zor ve karmaşık değildir. Doğruya ulaşmanın sade bir formülü var: Duyularımızdan aldığımız ve teyit ettiğimiz bilgileri, akıl süzgecinden geçirip, bize insan olma özelliği kazandıran Yüce Yaratıcının koymuş olduğu kurallara uyup uymadığına bakmak… İşte bu; başkası olmaktan kurtulmak, kendimiz olmaktır! Ama bu formülle varılan sonuç bazen bizi de memnun etmeye bilir. O zamanda yapılacak iş, nefsimize “dur” demesini bilmektir!
“And olsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” (Araf S./179)
Selam ve dua ile…