İsmail ARSLAN

Bereket zamanı

İsmail ARSLAN

Hazreti Süleyman zamanına ait olarak bunu anlatıyorlar:

Leylek geliyor, Hazreti Süleyman'a:

- Bana edebiyatı öğret, diyor. Hazreti Süleyman:
-Benim sesim yoktur... Leylek:
-Bülbülü çağırın bana... Hazreti Süleyman bülbülü çağırıyor ve:
-Bülbül, ona edebiyatı öğret, diyor.
Bülbül ile leylek bir araya geliyor. Leylek ikide bir dürtüyor onu:
-Söylesene ne öğreteceksen öğretsene bana! Bülbül:
-Sabret.. Bâd-ı seher yani sabah rüzgarı gelir, güller açar, özünü verir; o koku burnuma geldiği vakitte aşka gelirim, cûşa gelirim. O zaman söylerim, sen de öğrenirsin. Leylek bir daha dürtüyor onu:
-Söylesene, ne öğreteceksen öğretsene!..
Hasılı bülbül, sabaha kadar onu birkaç sefer ihtar ediyor. Sonra leyleğin uykusu geliyor ve uyuyor. Sabah oluyor, Bâd-ı seher geliyor, gül açılıyor, özü dağılıyor.
Bülbül söylüyor ve susuyor... Ondan sonra bahçıvan geliyor. Kapıyı açarken takırdı yapıyor: " Takır tak.. takır tak tak..."
Leylek, o zaman gözünü açıyor, uyanıyor:
-Dur bakalım hele, ne diyor?.. Dinliyor, dinliyor; o da cûşa geliyor; ondan sonra "lakır lak, lak lak lakır... " öğreniyor.
Güneş doğduktan sonra Hazreti Süleyman'a geliyor ve diyor ki:
-Teşekkür ederim sana... Bülbül rahatsız ettiyse de, edebiyatını öğrendim!.. Hazreti Süleyman: 
-Söyle bakalım, ne gibi şeyler öğrendin?
Leylek artık cûşa geliyor, aşka geliyor:
-Lak lak lakır lak lak lak... Hazreti Süleyman diyor:
-Bülbülü çağırın! Bülbülü getiriyorlar. Hazreti Süleyman, bülbülün tüylerini yolup, bir iki de tokat attıktan sonra:
-Ben sana bunu mu öğret dedim?!
Ben ne yapayım, aceleye kapıldı.. Her şeyin bir vakti vardır. Zikir ve aşkın dağılma zamanı, imsakla güneş arasıdır. O zamanı bekle dedim, beklemedi. Birkaç sefer de beni rahatsız etti. Nihayet uyudu, ben söyledim, unuttum onu, aklıma gelmedi; aşk esnasında ondan gafil kaldım.. Uyanınca " lak lak lak " diye, bahçıvanının kapısının açılmasının taklidini yaptı. benim ona öğrettiğim bir şey değildir bu. Beni i'tab etme!.. Hazreti Süleyman da:
-Böylece gecenin evvelinde uyanık olup da sonunda uyuyanların hali böyle olur tabiî. Güzel! Edebiyatın güzeldir!... Devam et!

Esasında bu vahye dayalı bir söz değildir, hadis değildir; ama ma'kûl, kibar bir sözdür, hikmet sözüdür.

Bilir misiniz hiç düşündünüz mü yeryüzünde koyun mu fazladır; köpek mi?!

Koyun yılda bir veya iki yavru dünyaya getirir; köpekse yılda üç dört batın ve her batında üç dört yavru.

Koyunun düşmanı çoktur, etinden istifade için ha bire kesilip durur; köpeğinse düşmanı yok gibidir, ürer durur bu hızla.

Ama ne garip bir hadisedir ki koyunlar yeryüzünde sürü sürü, çokca; köpeklerse koyunlara nazaran sayı babında bayağı bir az. Neden?!

Köpekler, tüm gece boyunca bir o yanda bir bu yanda gezer, ürür, koşar, hoplar oynar savaşır durur; tam seherin başladığı, gülün özünün dağıldığı, bâd-ı seherin estiği vakit uykuya dalar. Koyunsa bütün gece boyu istirahat eder ve köpeğin uykuya daldığı o vakitte uyanır; bereketten nasibini alır.

Bereket seher vaktindedir; kim seher vakti ayaktadır; o bereketten nasibini alır.

Üstaz merhum İsmail Çetin’den dinlediğimiz bu sohbet inşallah faydalı olur....

Not: Süleyman Peygamber, bülbülü dinlemeden neden onu cezalandırdı diye soran olursa, bülbül sonuçta edebiyatı öğretmemiş oldu derim.

Yazarın Diğer Yazıları