İsmail ARSLAN

Görüşlerim

İsmail ARSLAN

İslamın, mensubunda görmekten hoşnut olduğu temel bakış perspektifi sadece şudur:

Affet; affedilebilirsin.

Ört; sana ait görülmesini istemediğin işler de örtülebilir o zaman.

Sev; sen de sevilirsin.

Adil ol; sana da adaletle muamele edilecek çünkü.

Haksızlık yapıldı sana; küçüklüğüne, boş boğazlığına ver; görmezden gel, böyle yapmazsan, senin O'nun Kat'ındaki haksızlıklarını başka şekilde savunman mümkün değil.

Sen vurursan, sana neden vurulmasın?

Sen acımazsan, sana neden acınılsın?

Sen affetmezsen, suçunla varacağın o yerde, seni neden affetsin!

Sen içini ne ile doldurursan, senden akacak olan da sadece odur.

Kısaca:

Ne ile karşındakine muamele ediyorsan; hakkın olan, sadece o muameledir Yaratıcı'dan görebileceğin.

Burası anlaşılmamalı, anlamaya çalışılmamalı, izaha gerek yok zaten bunu.

Yap sadece!

İslam'da insana yüklenen misyon, sonsuz irade ve güç sahibi Allah'a, Onun dilediğince, bağışlanan sonsuzdan bir parça irade ile, emanet edileni en sağlam bir biçimde ulaştırmaktır.

O'ndan ne bekliyorsan kendi adına sen, sen de onu yap muhatabına !

İnsan olmayı hazmetmek gerekiyor.

Farkındasınızdır, örneğin bazen din ise konu, dindar kişi bir tarz tanrı olmak ister, kul olduğunu öne sürerek hem de!

Kulluk tabiiyeti, hükmü, Rabb'ine vermesini gerektirirken, o, tabilerini artırmaya ve başkaları hakkında hakim sıfatlı olmada gayretli olur. İdeoloji de ise; idol olmak, yaşam tarzından ödün vermemeye çalışmak ve idollüğünden başkalarının ve kendinin tam anlamıyla şeref duymasını sağlamak.

Halbuki hata yapmak, kaymak, şaşırmak, acze düşmek, başarısız olmak tamamen insanidir. Hatanın, yanlışın en çirkini bile insana özgüdür. 'Hatasız kul olmaz' 'Beşer, şaşar' tabirleri bunun için vardır.

Yanlışa tahammül, yanlıştan tiksintiyle beraber olmalı. Doğruda ısrar, doğrudan şaşıldığında şaşkınlığa düşürtmemeli.

Ölene kadar yaşamaya madem mecburuz. O halde iyi ve kötü adına ne varsa hepsiyle barışık yaşamak zorunda olduğumuzu ve geçim ehli olmamız gerektiğini vurgulamak isterim.

Hatayı abartmamak, doğru olanı da..

Mükemmeliyetçilikten uzak, insana özgü yaşamak bu kısaca; haltıyla, hatırıyla, hakkıyla; yaşayacağı son deme kadar.

Ötesi bunalım ve hafakan türetir...
*
Bir ayet okur, başlar: ’Bu ayet şunu demek istedi, bunu demek istedi.’ Sonra kaptırır kendini ’Şu bu demek, bu şu demek’ ve ardından da tehdit ya da müjde faslına geçer. Eser her sözünde... 

Din artık mülkiyete alınmış, cemaat uyuşmuş, gözler ve kalpler mahmurlaşmış, beyin ölmüştür... Cennetine dilediğini koyar, hoşuna gitmeyeni cehennemine postalar ve artık tanrı odur kürsüsünde. Olmasa zaten cemaat iplemezdi onu ve o iplenmek istemezdi. İki cümlenin sündürülmesine bir mana verir ve ’değmez köyün delisi’ der geçer giderlerdi.  

Neden sözler havada ve neden etki yok sözlerde?

Herkesin ağzında ayetler hadisler, gözler pörtleyesiye anlatıp duruluyor da, niye ’tın etkisi’ yapıyor?  Bundan sadece...  

Kafası kalbi çalışanlarca anlatıcının tanrısının sırtına binmesi ve ’dehlemesi’ gözden kaçmıyor.  
Ya da  kulluğundakinin tanrısı olanın enayisi mi tanrısı onu süründürmesin kürsilerde...

Tanrınız Musa ve siz de tanrınızın Harun’u musunuz?

Şimdi bu din ile reyting tutan, baş bel bacak örtüsü ile gündem olan, Kuran kursu cami edebiyatı yapanları ben, fışfışçılara benzetsem komik ve hatta zındık olurum değil mi?  

Kim keyfine, dini kullanıyorsa, o din onu bir şey yapmalı...  

Ya da şöyle sormalı, kim cehenneme gidecek?  

Tanrıyı ellerinde topaç gibi çevirenler mi, ürkek bakışlarla uzaktan seyredenler mi?
*
Anne baba, dede ninesinin engellilik durumundan dolayı ÖTV ve MTV bağışıklığından yararlanarak araç alıp, aracı kendi şahsi hizmeti için kullanmak isteyenlere önerimdir:
Vergisini ödeyin ve öyle alın aracı ve anne babanıza dede ninenize de hizmet edin. Hem bu dünyada hem ukbada bu sizin için daha hayırlı olacaktır.

 

Yazarın Diğer Yazıları