İsmail ARSLAN

Görüşlerim

İsmail ARSLAN

Eğer sumud filosuna saldırılmasıns izin verirse insanlık, toptan insanlıktan istifa etsin!
*
Bir kaşık suda boğacak kadar öfkelendiğiniz birini yargılamaya kalkışmayın.
*
Ay takvimi malum her sene 10 gün fark atar güneş takvimine!
Mesela 1500 sene önce Rebiülevvel ayının 12sinde bir ilkbahar dönemi doğan bir insanın bugün doğum günü bir sonbahar ayına denk gelebilir!
Başka da söze lüzum yok!
*
Hizmetinize talibim ile piyasaya çıkıp, kendini, yandaşını ihya eden ve civarından hürmet bekleyen tüm ahlaksızların ortak vasıfları esasta vasıfsızlıklarıdır. Böyle iken neden bunlara rağbet edilir?
Şarkın kurtarılmayı bekleyen evladı çoktur ve bunlar bu beklentiyi kullanmayı iyi öğrenmişlerdir.
*
İnsan doğmak nasip, insan olmak gayret, insan kalabilmek ise yürek ister.
*
Herkes, idealize ettiği dünyayı ve hayat anlayışını başkasına dayatıyor. Erdem ve inançla değil, inat ve heves ile..

Kimse kendi beğeni ve arzusunun haricinde farklı bir anlayış ve yaşama biçimini bir başkaya reva görmüyor.

Böyle olunca, gücü gücü yetene misali, baskıcı, dayatmacı, emr-i vakici bir uslubun hakim olduğu ilişkilerde yapmacıklık, sonuçsuzluk, güvensizlik, maksatsızlık ve aslında anarşi hakim oluyor.

Herkes aynı değerlerin saf söylemi ile, birbirinin hayatını zehir etmeye çalışıyor.

Konuşulan, anlatılan, benimsenilmesi istenilen kıymetleri, kendisine ait hayatında görmek mümkün olmayan niceler, başkalarının hayatını , özde ve sözde kabul ettiğini iddia ettiği değerlerlerle paramparça etmede yarış halinde bir portre çiziyor.

Gıybetten herkes nefret ediyor; ama herkes gıybet ediyor.

Su-i zan herkesin çirkin gördüğü bir amel olmasına rağmen, bazen İslam adına dahi gayet rahatlıkla yapılabiliyor.

Haber dolaştırma, çekişme, kin, husumet, kuyu kazma, fitne, çekememezlik, bencillik, nefret duygusu, hazımsızlık, menfaatçilik, asabiyet, riya, gösteriş, aşırı hırs, hükmetme arzusu, sözü geçer olma isteği, servet, şöhret ile başkası üzerinde nefsani duyguları tatmin etmek, beğeniyi kişisel duygulara ait değerlendirmek, tek taraflı hükümler vermek, acımamak, merhametsizlik, şefkat eksikliği, sevgi zayıflığı, tahammülsüzlük..

Bütün bu olumsuz duyguları reddettiğini söyleyen her insanda, bu zararlı duyguların aşağı yukarı hepsini görmek yer yer mümkün olabiliyor.

Var mı bundan istisna? Evet var birkaç kişi. Eğer din sadece bu birkaç kişinin yükselme ve kurtulma erkinin bir aracı olarak ifade buluyorsa birilerinin gönlünde, dinin cihanşumullüğü ciddi zarar görecektir!

İnsanlar, sevmeleri dini bir vazife olan insanlara yani müslümanlara bunlardan herhangi birini yapabilmeyi kendilerine yedirebiliyorlarsa, orada dinin misyonu kişide geçersiz kalıyor ve akıllar kök hücrelere kadar karışabiliyor.

Beğenileri sahsileşmiş, değer yargısını dinden aldığını söyleyip, dinin kerih gördüğü ile meşgul olan herkesin öncelikli sorgusu, kendi iç dinamiklerine yönelik olmalı.

En azından din bu denli ayağa düşmemeli.

Din mühim bir kanundur. Pespayeliği kabul etmez.

Din ağızlarda sakız misali gevelenen bir lezzet unsuru da değildir.

Özünde dinsiz, sözünde dinli her nefs sahibi, kendine şunu sormalı:

Ben inandığımı söylediğim dine ne kadar hürmetkarım?

Yobazlığın, ham softalığın , cehaletin, kendini beğenmişliğin birinci alameti;

Ne olursa olsun din adına, din dışı telkinlere, kişinin kendini kaptırıp, kraldan çok kralcı hesabınca dini tahrip noktasındaki eylemleri ve sözleri olsa gerektir.

Bilmeyen susabilmeli.

Susan suskunluğunu hazmedebilmeli.

Susana karşı, ukalalık yapmamak erdem sayılmalı.

Söylediğini yapamayan, sükutunu din bilmeli.

Bilen ise yapmadan söyleyememeli.

Yaptığını söyleyen ise sonuç alamazsa, kendini dinin sahibi gibi görüp, malını beğenmeyen müşteriye kızan esnaf tarzı burun kıvırıcı olmamalı.

Dinine saygısı olan, dinini öncelikle ve ivedilikle kendine tebliğ edebilmeli ki dinden nasibsizlere nefes alma imkanı verilebilsin.

Din bu kadar konuşulamamalı herhangi bir ortamda.

Din olabildiğince yaşanmalı.

Müslüman, İslamdan nasibsiz olamamalı, buna müsaade edilmemeli.

İslam kof bir iddia değildir. Laf ebelerinin söz salatasında zeytinyağı mesabesinde hiç değildir.

İlla ki tatbikat görmek ister her hususta.

Sevgisini kaybetmiş, merhametten yoksun, Allah için buğuz kadar muhabbeti de hayatına katamamış her kişi ebede kadar sussun ancak!

Yaşam bulmayan her kaide, ancak kaidesizlik ve karmaşa ile karışık inançsızlıklara gebedir. 
*
İtibar isimli putun önünde el pençe nicesini gördüm ki put bile onlardan utanıyordu. İtibar için en lüks kıyafet, araba, ev derken olayı abartarak en fazla bahşiş misali en çok sadakayı da vermeyi ona bağlamışlardı. İtibarda tasarruf haramdı, ama gösteriş için verilene bel bağlamak da ahmaklıktı değil mi?
*
Öte alemden bu tarafa bir mesaj hattı olsaydı, giden siyasiler şu mesajı göndermek isterlerdi kanımca:

"Sakın dini, dünyevi emellerinize kağnı edinmeyin, bu tarafta en şiddetli azaba, bunu yapanlar muhatap oluyorlar."

Ve belki de, işte bu mesaj vesilesi ile, bunu paylaşmış da olmuşlardır, kim bilebilir.
*
Siz bir devlet idaresinde vazifeli iseniz, büyük mesele küçük mesele diye bir ayrım lüksünüz olamaz, mesele meseledir. Falanın büyük saydığı, filanın küçük mevzusu olabilir ve zıddı da mümkün. Koordinasyon, liyakat, samimiyet, şuur ile çözüm için makul olan ne ise, imkanlar zorlanarak gayret etmek işi görene, mekanizmayı işler kılmak ise sorumlulardan sorumluların vazifesidir.

 

Yazarın Diğer Yazıları