Ülkeler üzerindeki vesayet mekanizması öyle antlaşmalarla filan tesis edilesi değildir, tamamen psikopolitik bir mevzudur. Lozan mesela ki o devirde daha iyisi mümkün olmayan bir antlaşmadır ve siz bir gün hakikaten güçlenir, ayaklarınızın üstünde durabilir bir hale gelirseniz hükmü bitecektir, yani yok öyle 2023'te hükmü bitecek safsataları.
Bu ülkenin temel sorunlarının başında yönetim mevzusunu çözememek geliyor; şöyle ki
Yok ülkenin tapusuymuş, olmadı hezimetmiş, Lozan, o günün şartlarında yapılabilecek en uygun antlaşmadır ve o günün üstünden çok zaman geçmiştir, ama Türkiye, henüz o şartlardan sıyrılabilmiş bir ülke olamamıştır. Hatta konjonktür olarak daha sıkıntılı bir durumdadır.
Ne demek daha sıkıntılı olmak mı dediniz?
O günün şartlarında gücümüz yoktu, ama bir ülke devşirebildi o zamanın insanları, bugün hala gücümüz yok, ama hedefleri büyülttü zamane siyasileri. Tüm dünya mazlumlarına hamilik iddiası ile, ayranı yok içmeye, uçakla gider falan yere hesabı bir tavır sergileme endamına, ülke insanını perişan etmeyi göze alarak yol almayı meşru gördüler. Halbuki ne o Suriye uyruklulardan, ne de din, imanları para Araplardan bir fayda göremeyeceklerini, göremeyecek kadar basiret de kapalı olunca, işte korana sonrası dünya düzeni diye, küreselcilerin kucağına böylece oturakalırız.
-- Belki eskiden de vardı; ama bu aralar çok fark etmeye başladım: Bir topluluğu hayatta inandıramayacağın, o topluluğa asla yaptıramayacağın bir şeyi, o topluluğun sözünü dinlediğine söylet, mevzu tamamdır.
Bu sebeple liderliğe değil, ilkelere itimat asıl olmalı. Zamane liderlerine ulaşmak niye mümkün değil, neden civarları kat kat onlar ne talim ediyorsa lider onu söylüyor tarzı insan dolu?
Niye bu liderler her ağızlarını açtıklarında milletin hayrına, menfaatine çalıştıklarını söylerler de attıkları imzalar belli bazı kişilere yarar?
Menfaati olanlarca halka halka sarmalanmış liderin ağzının içine bakanlar, biraz da buradan baksın.
--
Biz hak müdafiilerinin kadim handikaplarından biri de şudur:
Ortada bir hukuka aykırılık vardır ve siz, davanızda her yönü ile bu durumu mahkemeye izah etmekle o kadar hemhal olmuşunuzdır ki, arafeymiş, bayrammış fark etmeden, gecenin bir vakti aklınıza gelen, şunu da yazsa idim dilekçemde dediğiniz bir hususu, kendinize dert edinirsiniz ve not alırsınız. Müvekkiliniz için değil, adalete olan tutkunuz yaptırır bunu size.
--
Hani illa da kişi diyorsanız, ilkelere itibar eden, birileri herkesin civarında illa ki vardır ve işte bendenizin lider portresi: Uzun zamandır tanıyorum. Hadiselere yaklaşım tarzı, adalete olan inancı, entelektüel birikimi, insana olan sevgisi ve çözüm odaklı yönetim algısı ile ülkeye liderlik edebilecek donanım ve liyakatta bir Kayseriliyi buradan arkadaşlarıma duyurmak istedim. Ahmet Kutsal
--
İyi eğitimli adalet duygusu gelişmiş muhakemesi sağlam vatansever insanlar salla başı al maaşı olayına gelemiyor, sorguluyor, problemlere akılcı çözümler istiyor, e bunlarla da ülke idaresi itaat et bazlı mümkün olmuyor haliyle. Ben ne dersem o olur kafası böylesini istemiyor, ama böyle olmayanla da işler yürümüyor, sorunlar yığılıyor. İki ucu .oklu deynek hadisesi hadise ve ben ne dersem odur algısı yönetimde hakim olmak istedikçe çözüm attalara kaçıyor. Yönetim bir ilkesel iştir. Kişilerin insafına bırakılamaz. İlkelere herkes uymakla yükümlü olmak zorundadır. Benim doğrum hepinizin doğrusunu döverci, ilke odaklı yönetimde barınamaz.
--
Bendenizin Kuran, hadis ve sair okumalarımın hülasası sadece şudur:
Bir kişinin iyi bir müslüman olmasının ölçütü, asla ibadetlerle ilgili değildir, ölçü ne kadar tevhid ehli ve iyi bir insan olduğudur.
İyi bir insan olmaya devam etmek de esasen en faziletli ibadettir.
--
Halbuki olay çok sade idi:
Sahibi olduğunun sevgilisi olamazsın.
Aidiyet...
Zorlu kavram...
Fark edilince birince bu, fark eden fark oluşturur.
İnsan birine, bir şeye, bir yere ait hissettiğinde en korunmasızlardadır hissettiğine karşı...
Kıymetli tarafından sömürülen yaşam, harcanan enerji ve tükenim..
Ya benimsin ya toprağın dedirten işte bu aidiyetinde kabul ve bilme olayıdır, malı biliyor ayı karakterli ve kabul görüyor bir yandan da. Mübah yani sömülmesi ve doğal inancınca.
Bir kavga olacaksa bu algının yok oluşu adına olmalı bu kavga, yoksa dünyada sömüren ve sömürülenler asla bitmeyecektir.
--
El öpme mevzusunun aslı biat, hükümranlığın tasdiki ve itaatinin aleniyeti Arap örfünde, biz saygı olarak yorumlayarak almışız, ama bizde de zamanla itaat ve baskınlığın kabulü cihetine evrilmiş olay.