İsmail ARSLAN

Merdiven-Çekiç-Çivi

İsmail ARSLAN

Bir derviş ' La rahate fi-d-dünya/dünyada rahat yoktur' hadisini vird edinip, gezermiş seyyah, tek başına beldeleri.

Yolu bir karyeye düşüyor dervişin, ne baka ki bir düğün! Ama ne düğün. Muhteşem üstü bir organizasyon.
Padişahın oğlu ile vezirin kızı evleniyor.
40 gün 40 gece şamata eğlence, şatafat!
Dervişin kafası karışır; hani dünyada rahat yoktu! ?
Yok idiyse bu ne muhteşemlik ve rahatlık!?
Kafaya koyar, vezirin kızına ulaşır binbir güçlükle ve sorar:
Peygamberimiz aleyhisselam ' La rahate fi-d dünya' buyuruyor, sizin bu rahatınız, keyfiniz kafamı karıştırdı. Bir şeye ihtiyacınız var mı bu bolluk ve zenginlikte acaba?
Vezir kızı der ki:
Var derviş baba! Benim bir merdivene, bir çekice ve bir de çiviye ihtiyacım var!
Derviş:
Bunlar ne demek? Ne zaman istesen bir emrinle tonlarca çivi, onlarca merdiven, çekiş önüne yığılır. Kızım sen benimle alay mı ediyorsun? Ne demek istiyorsun?
Vezir kızı: ' Ben seni arif bir şey bellemiştim, var işine be baba!' der ve kovar dervişi.
Dervişin kafası iyiden iyiye karışır: ' Merdiven, merdiven, çekiç, çekiç, çivi çivi ' ' Allah'ım nedir bunların hikmeti?'
Bırakır ' La rahate fi-d dünya' yı ve ' Merdiven, çekiç, çivi ' eder virdini.
Çok sorar, her önüne gelene hatta ve her anı bu soruyla meşguldür artık:
' Merdiven, çekiç, çivi ne demek? '
Kime sorsa: ' Merdiven, merdiven, çekiç çekiç, çivi çivi ' derler.
Yıllar geçer, devran döner, tufanlar olur, depremler ve bir gün derviş baba, bitkin, pejmürde bir halde o düğünün olduğu karyeye gelir yeniden.
Bir harabe olmuştur şehir, tanıyamaz derviş baba, bilemez, çıkaramaz şehri. Kafasını eğer, yorgunlukla bir virana sırtını dayar ve ' Merdiven, çekiç, çivi ' virdine başlar.
Bir adam sırtında tırmıkla görünür. Bakar ki bir virana sırtını dayamış bir ihtiyar, sorar: ' Babam iyi görünmüyorsun, açsın herhalde, gel ev yakın, birlikte kaşıklayalım çorbamızı'
Derviş: ' Bana çorba lazım değil evlat, sen söyle bakalım ne demek merdiven çekiç çivi?'
Adamın gözleri şimşek çakar, hatırlar derviş babayı: ' Gel baba, gel, senin sorularının cevabı evde. Senin merdiven çekiç çiviyi aklına sokan hanımımdır' der.
Derviş, onluk küheylan kıvraklığında fırlar yerinden ve: ' Evlat nasıl olur, sahi mi söylüyorsun? Benim kafama merdiven çekiç çiviyi sokan bir vezir kızıydı ve muhteşem bir düğünde karşılaşmıştık. Onun düğünüydü, padişahın oğluyla evleniyordu. Seninle ne işi olabilir onun? ' der.
Adam: ' Derviş baba, o düğün bizim düğünümüzdü. Padişahın oğlu da benim. Vezir kızı da hanımım, gel hele sen bize gidelim' der ve derviş babanın koluna girer.
Bakımsız bir eve gelirler; derviş, vezir kızını yerleri süpürürken görür ve gözlerine inanamaz:
' Kızım, Allah aşkına söyle: Ne demek merdiven, çekiç, çivi? Gözlerimin feri söndü, ihtiyarladım elden düştüm iyice, yemez oldum, tad almaz oldum o günden beri. Ne olur söyle?'
Vezir kızı:
' Derviş baba, hani sen bizim düğünümüzün muhteşemliğini görüp de sormuştun ya, La rahate fi-d dünya/dünyada rahat yoktur buyurur Peygamberimiz, halbuki gördüm ki muhteşem bir rahatınız var, bir şeye ihtiyacın var mı demiştin, istediğim merdiven çekiç ve çivinin hikmetini demek ki hala anlamamışsın, şu halimizi görmene rağmen öyle mi? '
Derviş: Yok kızım vallahi anlayamadım, ne olur söyle nedir merdiven, nedir çekiç nedir çivi?
Vezir kızı:
Derviş baba, ben istedim ki şatafatlı, muhteşem zamanlarımızın olduğu o günlerde elimde bir merdiven olsa, Allah'ın çark-ı feleğine o merdiveni dayasam ve bir çivim, çekicim olsaydı da, tam o zamanlara denk gelen anda çarkı sabitleyebilsem! Bak şimdiki halimize, o gün neydik, şimdi ne haldeyiz. Derviş baba, hikmeti budur merdivenin çekicin çivinin'
Derviş baba bir iç çeker ve asasını daha bir uzun sallayarak:
' Eyvallah kızım eyvallah, anladım ve bildim ki: La rahate fi-d dünya, haydi bana müsaade '

Yazarın Diğer Yazıları