Abdülaziz ÖZTÜRK

Tevekkül

Abdülaziz ÖZTÜRK

Günümüzde Müslümanlarının önündeki engellerden biri korku, ümitsizlik ve karamsarlıktır. Hz. Adem (as)’dan bu yana devâm eden hak ile bâtıl arasındaki îmân ve küfür mücâdelesinde bugün psikolojik za’fiyyet ağırlık kazanmıştır. Günümüz dünyâsındaki teknolojik, medyatik ve kültürel imkânlar; şuurlu Müslümanları sindirmek, küçük düşürmek ve pasifize etmek için kullanılmakta ve bunun tabiî sonucu olarak müslümanların cesaretini korkuya ve Allah cc ‘ya karşı tevekkülsüzlüğe itmektedir.

Hiç şüphesiz tarih ve kıssalarda ibretler vardır. Rabbimiz bizlere Peygamberler tarihinden birçok ibretler vermiştir. Dönemin Nemrut ve Firavunlarına karşı Hz. İbrahim (as) ve Hz. Musa (as) gibi nice Peygamberler kararlı, imanlı ve tavizsiz bir tevhid mücadelesi ile o zalim ve kafirlerin batıl davalarını yok etmişlerdir. Bunun gibi nice kıssalar ve tarihi olaylar vardır.

Değerli Kardeşlerim!

Günümüz Müslümanlarına empoze edilmek istenen seküler yaşam tarzı ve dinin hayatımızın her safhasındaki  rolünü pasifize etmek isteyen operasyon biz Müslümanların Olayları değerlendirmeden sonuca ulaşmadaki acelecilik, Allaha olan tevekküldeki teslimiyetten güç ve iktidarlara olan teslimiyete kadar inşa edilmiş olan korku ve ümitsizlik hakimiyetine teslim olmalarıdır.

Bugün Gazze’den Doğu Türkistan’a Yemen’den Afrika’ya kadar mazlum coğrafyalarda işlenen cinayetler asrımızın Nemrutları ve Firavunları tarafından işlenmektedir. Onlar güç ve iktidara iman edenler ve onlara karşı direnenler ise Allah’a tevekkül ederler. Günümüzde Afganistan, Yemen ve Gazze örneği bir avuç Müslümanların kafire karşı nasıl durduklarını bizlere göstermektedir. Burada bizler için ciddi anlamada imani bir okul vardır. Bu okullarda işlenen ders iki ana başlıkta toplanabilir.

1.cisi Kafirler kendileri gibi inanmadığımız ve hayat yaşamadığımız müddetçe bizlere karşı amansız bir düşmanlık besler ve ellerine geçen ilk fırsatta vahşete başlayıp yaşam hakkı bile tanımazlar. Çünkü zulüm imparatorlukları karşısındaki en büyük engel ve düşman Allah’ın dini ve ona iman eden Müslümanlardır.

2.cisi ise Müslümanın duruşu ve Allah’a tevekkülüdür. 

Tevekkül Derslerini Hz. İbrahim (as)’ın Melekler ile konuşmasından şöyle özetleyebiliriz:

Hz. İbrâhîm (as) ile melekler arasında geçen bir konuşmada ümitsizlik konusu ele alınmaktadır:

“Melekler İbrâhîm’e:

- Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizliğe düşenlerden olma, dediler. Bunun üzerine İbrâhîm:

- Sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden ümîdini keser? dedi.” (Hıcr, 15/56).

Yani Hz. İbrahim (as) bizlere şu dersi veriyor: Ümitsizlik yok tevekkül var, Allah biz vekil olarak yeter buyuruyor.

Mü’min kul, kendisinden beklenen görevin “Îman, ihlâs ve cihâd” olduğuna inanmalı, bu çerçevede gayret etmeli, planlı ve düzenli çalışmalı ve bundan sonra da sonuç ne olursa olsun üzülmemelidir. Onun görevi çalışmak çabalamaktır. O, sonuçtan sorumlu değildir.

Bu konuda Hz. Peygamberimiz’in (sav) eşsiz hayâtı bize örnek ve rehber olmalıdır. Efendimiz (sav) küfür ve şirk toplumunda hakkı tebliğ mücâdelesinde tek başına yılmadan, usanmadan, bıkmadan şanlı bir mücâdele sergiledi. Bizzat yakınları tarafından en ağır ezâ ve cefâlara uğradı. Tebliğ için gittiği Taif yollarında taşlandı. Hicret esnâsında evi kuşatılarak mübârek varlığı yok edilmek istendi. Çok sevdiği Mekke’den ayrılmak zorunda kaldı. O bütün bunlara rağmen aslâ ümitsizliğe kapılmadı, hiçbir zaman karamsar olmadı. Büyük bir coşku ile hak yolda yürümeye devâm etti.

Allah Rasûlü’nün değerli ashâbı, O’ndan (sav) aldıkları aşk ve şevkle îman mücâdelesine devâm ettiler. İslâm sancağını bir adım öteye götürme azmiyle koştular. Îman, ibâdet, ihlâs, takvâ, ilim ve cihâd erbâbı olarak cihânı aydınlattılar.

İslâm âlimleri ve gönül adamları nice olumsuzluklara, imkânsızlıklara ve engellemelere rağmen târih boyunca tebliğ, dâvet ve irşad yolunda azimle çalıştılar. Hiçbir zaman yılmadılar, usanmadılar, ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmadılar.

Mü’min kuldan beklenen îman, ihlâs ve gayrettir. Kul çalışır, çırpınır, alınteri döker, ümitsizliğe kapılmaz ve çalışmalarının karşılığını sâdece Cenâb-ı Hakk’tan bekler. Ümitsizliğin sebeplerinden biri başarısız olmak ya da başarısız olduğumuzu zannetmektir.

Başarı Allah’tandır

Gerçek başarı, temel prensiplerden tâviz vermeden planlanan hedefe ulaşabilmektir. İmtihan dünyâsında “imtihan içinde imtihan” yaşayan kul, Allâh’ın izniyle, başarma azmiyle dolu olmalıdır.

Rızık Kazanma Noktasında Ümitsizliğe Yer Yoktur

Bizim inancımıza göre rızık Allah’tandır. Asıl rızık verici olan Cenâb-ı Hakk’tır. İnsanlar, kurumlar, fabrikalar ve diğer işyerleri rızık konusunda sâdece birer vesîle ve araçtırlar. Allah yeryüzündeki bütün canlıların rızkını taahhüd etmiştir: “Yeryüzünde yürüyen hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allâh’a âit olmasın.”

Şifâ Allah’tandır

Sağlık, âfiyet ve şifânın Allah’tan olduğuna inanan mü’min, bütün tedâvi tedbirlerini aldıktan sonra Allâh’a teslîm olmalı, şifâyı sâdece O’ndan beklemelidir.

Yardım Allah’tandır

Kitâbımıza göre mü’min kul, kendisi gibi fânî olan varlıklardan yardım dilemez. Müslüman, sâdece Allah’tan yardım diler. Bizler her gün, her namazın her rekâtında okuduğumuz Fâtiha ile bu inancımızı ve şuurumuzu yenileriz: “Biz ancak Sana ibâdet eder ve ancak Sen’den yardım dileriz.”9 Fâtiha, 1/5.

 “Allah kendi dînine yardım edenlere muhakkak yardım eder.”10 Hacc, 22/40.

Zafer Allah’tandır

“Allah sizlerden îmân edenlere ve güzel amel işleyenlere şu vaadde bulundu:

- Kendilerinden öncekileri yeryüzüne hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne hâkim kılacak,

- Kendileri için râzı olduğu dinlerini tamâmen yerleştirecek,

- Korku döneminden sonra bunun yerine onlara güven verecektir.”12 Nûr, 24/55

Çözüm: Allâh’a Güvenmektir

Ümitsizliğin, çâresizliğin, tükenmişliğin, karamsarlığın ilacı: Güçlü bir îman, sarsılmaz bir tevekkül sâhibi olmak; Allâh’a (cc) sonsuz güven duymak; sebeplere sarılıp gayrete devâm etmek ve netîceyi Allâh’a havâle etmektir.

Îman kişiye ümit, canlılık ve dinamizm verir. Îman gücü irâdeyi güçlendirir. Îman gücü kişiyi motive eder.Ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılarak İslâmî çalışmaları terk etmenin, toplumdan uzak bir hayat yaşamanın, cemâate küserek yalnızlığa çekilmenin sorumluluğu basit bir sorumluluk değildir.  

Hz. Ebubekir Efendimiz’in (ra) halîfeliği döneminde Müslümanların bir bölümü dîninden dönmüş, peygamberlik iddia edenler çıkmış, zekâtı vermeyi reddeden kimseler görülmüştü. Bu olaylar karşısında Hz. Ebubekir (ra) kesinlikle ümitsizliğe düşmemiş, olayları sabır ve metânetle, îman ve itidâlle karşılamıştı. O günlerde Hz. Ebubekir’in (ra) söylediği şu söz dâimâ kulaklarımızda yankılanmalıdır: “Ben sağ olduğum müddetçe bu din nasıl ortadan kalkar?”

MoğoIIar Bağdat’ı işgâl ettiklerinde yüzbinlerce kişiyi öldürmüşler, kütüphâneleri tâlân etmişler, ilim ehlinin göz nûru döktükleri eserleri katletmişlerdi. Ümitler kaybolmuş, artık İslâm’ın yeniden dünyâya hâkim olması “hayâl” olarak nitelenir olmuştu. Ama Allâh’ın rahmeti yine tecellî etmiş, kuru toprağa can veren, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkartan Allah (cc) yeni nesillere canlılık ve dinamizm ihsân etmiş, İslâm medeniyeti insanlığa sevgi ve rahmet mesajını sunmaya devâm etmişti.

Haçlıların Mescid-i Aksa’yı bir asır boyunca istilâ etmelerinden sonra Kudüs’ün tekrar fethedileceğini kim tahmin edebilirdi? Salahaddin Eyyubî’nin Hıttîn Savaşı’nda gâlip gelip bu diyârı kurtaracağını kim söyleyebilirdi?

Allâh’ın (cc) yardım edeceği inancı ve ümîdi olmasaydı, yedi düvele karşı kadını-erkeği, genci-yaşlısı ile verdiğimiz şanlı îman mücâdelesi sonunda Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla gerçekleştirebileceğimizi kim düşünebilirdi?

Allâh’ın yardım edeceği inancı ve ümîdi olmasaydı, Afgan mücâhidlerinin onbir yıl süren savaştan sonra Rus Kızılordusuyla Amerikalıların karşısında gâlip geleceğini kim iddia edebilirdi?

Bugün Gazzedeki mücahidleri küçümseyen ve Siyonistlere karşı dayanamaz diyenlere  karşılık hala mücadele eden kardeşlerimizin zafere ulaşmasında korkanların maskelerinin düşeceğini kim beklerdi?

Aziz kardeşlerim!

Bizim inancımızda ve çizgimizde ümitsizliğe yer yoktur. Îman, ibâdet, ihlâs, takvâ, Allah yolunda cihâd azmi ve Allâh’ın rahmetine duyulan "tevekkült” varolduğu müddetçe Allâh’ın izniyle bu çeşit zaferler gerçekleşecektir.

“Kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu tamamlayacaktır.”15 müjdesini alan mü’min, İslâm’ın yeryüzüne hâkim olmasından nasıl ümitsiz olabilir?

“Mü’minlere yardım etmek, bizim üzerimize hak olmuştur (Rûm, 30/47)”. ilâhî vaadini duyan mü’min, Allâh’ın yardımından nasıl ümîdini kesebilir?

Rabbimize tevekkül edelim, hüzünlenmeyelim ve gevşemeyelim. Muhakkak kazananlar iman edenler olacaktır. 

 

Yazarın Diğer Yazıları