- Haberler
- Hasan Kaçan ile özel söyleşi
Hasan Kaçan ile özel söyleşi
2013'ün son çeyreğinde sezona merhaba diyen, TRT 1'in yeni dizisi 'Gönül Hırsızı' geçtiğimiz hafta yayınlanan ilk bölümü ile dizi izleyicilerinin gönlünü çalmayı başardı. Yapımcılığını, genç sinemacı Mehmet Bozdağ'ın üstlendiği dizinin başrollerini Hasan Kaçan, Cem Kılıç ve Tuğçe Kazaz paylaşıyor. Bu genç yapım şirketinin televizyon dünyasına attığı bu ilk ve samimi adımın perde arkasını, dizinin içeriğine dair merak ettiklerimizi, ünlü oyuncu/yapımcı ve senarist Hasan Kaçan ile gerçekleştirdiğimiz kısa bir sohbet ile öğrenmeye çalıştık.
Çok genç bir yapım şirketi ile bu sezon yeni bir diziye başladınız. Hem senaristi hem oyuncusu hem de yapım aşamasına getirdiğiniz katkılar ile bu projeye yaklaşımınızın altında manevi bir iş birliği olduğunu hissediyoruz. Ve bu bize Mehmet Bozdağ ile ortak idealler nispetinde bir paralellik yakaladığınızı ve samimi bir iş birliği içerisinde olduğunuzu düşündürdü. Buradan başlayalım isterseniz. Mehmet Bozdağ ile nasıl tanıştınız?
Yaklaşık dört sene önce, Mehmet Bey ile kadim dostum Fahrettin Dal vasıtasıyla tanıştık. Tekden Film’in Üsküdar’da ki iş yerine yaptığımız bir ziyarette kendisini tanıma fırsatım oldu. Ve birbirimizi tanıdık ve sevdik açıkçası. Mehmet Bey güçlü idealleri olan genç bir kardeşimiz. İyi bir yapımcı, aynı zamanda senarist. Ve şuan bir televizyon dizisi yapıyoruz ancak Mehmet Bey ileride tam anlamıyla sinemacı olacak bir isim.
Bu bahsettiğiniz manevi iş birliği tabiî ki böyle genç bir arkadaşımızla karşılaşınca rasyonel olarak gelişiyor. Ve benim bütün bunların dışında da yapmak istediğim şeyler var. Mehmet Bey gibi iradeli ve samimi arkadaşlarımız, kardeşlerimiz için elimden gelen faydayı sağlamak gibi bir derdim var. Bunlardan bir tanesi de bu sektör içerisinde; bizim toprağımızın, bizim iklimimizin, aynı derdi taşımakta olduğumuz insanlarımızın da olması. Bunu çok istiyorum. Yani Mehmet Bey, bizim toprağımızın adamı. Hani derler ya askerde “Bizim Toprak” işte öyle biraz. Zaten ikimizde Kayseriliyiz. Bundan kaynaklanan bir hemşerilik durumu da var tabiî ki.
Peki, Gönül Hırsızı ?
Gönül Hırsızı gündeme geldiğinde Fahrettin Dal dostumuzun tavsiyeleri üzerine hiç düşünmeden, direk Tekden Film ile Mehmet Bozdağ ile yola çıkmayı uygun gördük. İstedik. Bu bir ilk onlar için. Ancak inşallah çok daha güzel projeler yapacaklar. Çok daha güzel işlere imza atacaklar. Bizde yanlarında olacağız inşallah. Zaten Mehmet Bey, bu yeteneği ile gerek hedefleri gerek donanımı ile bu sektörde çok iyi bir yerde olacak inşallah. Ve bunu da hak ediyor zaten.
Tanışıklığımız bu şekilde başladı. Birbirimizi bulduk tabiri caizse. Dediğiniz gibi hedeflerimiz ve arzularımızda aynı doğrultuda olduğu için beraber yürüyoruz. İnşallah uzun zamanda beraber yürürüz.
Bu yoldan bahsedelim isterseniz biraz. Sektör içerisinde bir algı var. gerek ortaya çıkan filmler, diziler, projeler olsun gerek bunların sahip olduğu karakteristik özellikler ve anlatım biçimleri. Bu bağlamda sizin için bir Anadolu yakası yapımcısı, sanatçısı dememiz doğru olur mu?
Valla hani, hangi yakanın olursam olayım. Ama ister karşı yakanın olsun, isterse bu yakanın, hatta isterse yakasız olsun. Yeter ki hani bu memleketin insanı olduğumuzu hissettirebilecek bu memleketin değerleriyle barışık olabilecek. Barışık olmak ne kelime? Bu memleketin değerlerine canı gönülden bağlı olduğumuzu gösterebilecek işler ortaya koymaya çalışalım yeter de artar bile.
Siz, mahalle kültürünü, sokak kültürünü ve insanlar arası o sıcak kalbi temasları ele alan ve bunu izleyici ile paylaşmak isteyen birçok projede yer aldınız. Ve artık bu bahsi geçen kültürün bir emsali olarak izleyicilerin aklında yer edindiniz. Bu sözünü ettiğimiz o kalbi temasların gerçekçiliğini Anadolu yakasında daha mı çok hissediyoruz sizce? O büyük İstanbul’dan ziyade.
Şimdi şöyle bir şey var. Bizler Anadolu’dan İstanbul’a gelmiş insanlarız. Bir tarafta çocukluğumuzu yaşadığımız, ilk sütümüzü içtiğimiz, toprağın kokusunu ilk duyduğumuz bir yer var. Diğer tarafta ise büyüdüğümüz, kalabalıklaştığımız bir İstanbul var. Avrupa var.
Yani evet. Bizim sabit durduğumuz bir yer var. Fakat bir ayağımız anadoluda diğer ayağımız da İstanbul’da avrupa da oluyor ister istemez. Yine de beslendiğimiz ve ilham aldığımız yerimiz sabit. Nerden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi biliyoruz. Neye hizmet etmemiz gerektiğini Allah şaşırtmasın bilmeye ve hatırlamaya gayret gösteriyoruz. Bu da tabi sizi aynı duyguları yaşamış ve aynı duyguların özlemini çeken insanlarla buluşmak konusunda teşvik edici bir faktör oluyor. Sizi izlemek isteyen insanlarla sizi dinlemek isteyen insanlarla ortak bir payda da buluşmuş oluyorsunuz. Ve bunu diri tutmaya çalışıyorsunuz. Refleks gibi. Ve hepimiz artık bir yerlerdeyiz. Dolayısıyla biz anadolu kokan şehirli işler yapıyoruz diyebilirim. Çünkü biz bunu biliyoruz.
Hani bilmediğiniz bir kültürü nasıl anlatabilirsiniz ki? Bilmediğiniz bir yeri anlatarak ya da bildiği halde unutarak başka yerlerde başka şeyler anlatmaya çalışırsa insan, en kaba tabiri ile oryantalist olur. Oryantalist kafa ile de ne anlatırsan anlat samimi olmaz. Yalancı olursunuz. Ait olmadığınız bir şeyin bir parçası olursunuz.
Ve izleyici bunu anlar.
İnanın hani bunu ilk dakikasında anlar. Hatta ilk harfinde ilk cümlesinde. Samimi olunmadığını, yalancımısın, dümencimisin nesin hani hemen anlar.Ama izleyici yine de seyredebilir. Fakat bu öyle bir şey değil. Bu bir şehirde damak tadınıza uygun bir lokanta arayıpta bulamamak gibi. Bulamayınca ne yaparsınız? Orada olan herhangi bir lokantaya gidersiniz. Sadece doymak için hani.
“Müzik ruhun gıdasıdır” Sanat,sinema televizyon hepsi arzular neticesinde değer kazanır hani. Arzu dediğimiz şey kendi başına da çıkmaz ortaya. Nefis dediğimiz bir şey var. O halde izleyici arzu ettiğini bulamayınca, eksik olanla nefsine hitap etmek zorunda kalacaktır. Ama iyisi olursa hani. Kendi damağına hitap eden, gönlüne hitap eden işler olursa onları izleyecektir. İşte bizde izleyicimizin damağına hitap edeceğini düşündüğümüz, gönlüne hitap edeceğini düşündüğümüz işler yapmaya gayret ediyoruz. Bakalım inşallah.
Gönül Hırsızı gibi ?
İnşallah…
“Sensel, tensel, tensel aşk olmaz”
O halde Gönül Hırsızı’ndan bahsedelim birazda. Çok tatlı bir sözü var, mesajı var.“Sensel, tensel, tensel aşk olmaz”. Bu cümle plazalardan, gökdelenlerden gelmiyor olmalı. Bu mahalleden geliyor. Ait olduğumuz yerden o samimiyetten. Merak ediyoruz. Gönül hırsızı bize aşkın nasıl bir halini anlatıyor?
Evet. Bu mahalle, arsızlığın yaşandığı mahallelerden değil. Arsızlık için de şöyle bir algı var bizde. Sanki masum bir yaramazlık gibi yapılıyor tanımı hani. Çocuksu bir şeymiş gibi. Sevimli bir yanı varmış gibi.
Arsız derler ya. Çok ağır bir şeydir bu. Neredeyse namussuz diyecekler farkında değiller. Düşünüyorum. Gönül Arsızlığı. Hani aramak ve bulmak. O gönülden o gönüle gidip durmak. Hani o daldan o dala konayım. Olmadı başka dala konayım. Çabuk unutmak ve yeni insanlarla hemen manevi bir ilişki kurmak. Bu günümüzde makbul görünüyor kişinin kendi iç huzuru ve saadeti için. Hayır. Bizce makbul olan gönül arsızlığı değil. Gönül hırsızlığı. Bir gönülü çalmak ve onunla kalmaktır makbul olan. Hani Yunus Emre diyor ya “hepisinden iyice bir gönüle girmektir” Bunu anlatmak istiyoruz. Tabi biz bunu bir aşk hikayesi olarak anlatmayı tercih ettik.
Tabi gönül bu. Her şey sığabilir içine. Yeni insanlarla tanışmak çok güzel bir şeydir elbette. Dahası gönlümüzde dostlarımız da var ailelerimizde var. Hani her şey orda. Ve tabi her şeye karşı arsız da olunabilir.
Tabi izleyiciye bunu bu şekilde anlatırsak olmaz. Sıkıcı gelebilir. O yüzden bizde biraz komiklik katmak istedik. Esprili, duygusal, tatlı…
Peki Gönül Hırsızı için bir komedi dizisi dememiz doğru olur mu?
Komedi demeyelim biz ona. Daha çok latife. İçinde latifesi olan bir dizi. Aslında tamamen latif şeyler anlatmaya gayret ediyoruz. Hani derler ya “Latife latif gerek.”
Dimi? Bizde içinde latifesi olan latif şeyler anlatmaya gayret ediyoruz. Dilimiz döndüğünce elimiz gittiğince.
Yani gayret ediyoruz. Kimsenin bunu en iyi ben anlatırım. Ben yaptım ben ettim gibi bir iddiası olamaz. Biz ne yapıyoruz anlatmaya gayret ediyoruz. İnşallah ters bir şey yapmıyoruzdur. Güzel bir şey yapıyoruzdur.
Komedi dizisi deyince, ülkemizde de yeni yeni vücut bulan bir komedi tarzı var. Hani emsallerini bilirsiniz. Gönül Hırsızı absürt komedi anlayışını karşılayan bir takım öğeler ya da anlatım biçimleri barındıracak mı? Bu anlatım biçimine, bu komedi tarzına bakış açınız nedir?
Valla absürt denilen şey kişisel olarak bana cazip gelse de genel izleyici ile iletişim kurmak adına tercih edilecek türden bir şey değil. Absürt ten keyif alabilmemiz için mesela öncelikle komediyi bilmemiz gerekiyor. Mizahı bilmemiz, mizah dergileri okumamız gerekiyor. Siz çok sayıda insana hitap etmek ve onlarla bir takım duyguları paylaşmak istiyorsanız, onlarla muhabbet etmek istiyorsanız, hemhal olmak istiyorsanız absürt anlatım biçiminden uzak durmanız gerekir.
Diziye gelince. Yer yer bu tarz anlatım biçimleri olabilir. Ama bunlar gerçek hayatın içerisinde de var. Hani hayatın içinde olduğu kadar absürtlükler olacak diyebilirim. Ama onun dışında ne bir eksik ne bir fazla. Olmaz. O yüzden biz dizide normal bir mahallede, gerçek bir mahallede yaşanılan bir dünyayı sunmaya çalışıyoruz. Bunun beraberinde getirdiği absürtlükler tabiî ki var. Rastlamazmıyız hiç hani hiç olmayacak şeylere. Rastlarız.
Sokağa çıkarsınız. Yada trafiktesiniz. Adamın biri başında kovboy şapkası ile atının üzerinde trafiğin içerisinden akıp gidiyor. Atla koşturuyor. Şimdi baktığın zaman bütün trafik duruyor. Adam atının üzerinde tıkır tıkır arabaların arasından geçiyor gidiyor. Absürt bir görüntü.
O trafiğin olduğu zamanlarda bir şeyler satarlar ya. Herkes bir şey satar. Simit satar, gazoz satar bilmem ne satar. Adamın biri ok satıyor. Şimdi. Kim alır bunu niye alır. “Oklar oklar” diye bağırıyor adam. “Haydi iyi oklar geldi…” E ne yapacan peki. Bir yere mi saplayacaksın ne yapacaksın hani?
Bu tür absürtlükler hayatın her yerinde karşımıza çıkabiliyor. Hayatın kendi içinde var bunlar. Olduğunu kadarını yapıyoruz bizde dizide. Olmadığı kadarını yapmıyoruz. Çünkü gerçeklik duygusunun yoğun olduğu tatlı ve yüz güldürme gayreti içerisinde, naiflikleri olan bir dizi Gönül Hırsızı.
İnşallah. Biz yaparken çok seviyoruz Gönül Hırsızı’nı, keyif alıyoruz. Hoşumuza gidiyor yaptığımız her şey. Bu güzel hoşa giden şeyleri seyircilerimize de aktararak paylaşmayı düşünüyoruz.
Çok teşekkür ederim zaman ayırdığınız sorularımızı içtenlikle cevapladığınız için.
Rica ederim. Ben de çok teşekkür ederim.
Bakmadan Geçme





