KUDÜS'E VEDA

Genel Yayın Yönetmenimiz Rıfat Yörük'ün Kudüs, Filistin ve İsrail izlenimlerini anlatan yazı dizisinin 6. bölümü sizlerle.

Zeytin Dağı

İsrail’deki son günümüze Kudüs’ün hakim tepesi Zeytin Dağı’nı (Arapça:Cebel ez-Zeytūn; İbranice:Har haSetim; İngilizce: Mount of Olives; Almanca: Ölberg)  görerek başlıyoruz. Ama bugün hava daha da soğuk ve yağışlı. Dün gece karla karışık yağmur yağmıştı. Bazı zeytin ağaçlarının diplerinde birikmiş kar görünce şaşırıyorum. Zeytin ve kar… Dinleri buluşturan Kudüs birbirine yabancı bu iki nesneyi bile bir araya getirerek bizi yine şaşırtıyor.

809 metre yükseklikte olan Zeytin Dağı, Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam’a göre oldukça önemli. Kıyamet gününde, Musevi metinlerinde müjdelenen Yahudi milletinin kurtarıcısı Mesih'in Zeytin Dağı üzerinden Kudüs'e geleceği aktarılır. Bu nedenle dağın yamaçlarında Zekeriya ve Abşalom kabirleri yanında bazıları ünlü kişilere şahsiyetlere ait sayıları 150.000’i bulan Musevi mezarları bulunuyor.

Hristiyanlara göre de bu dağ Hz. İsa’nın göğe yükseldiği yer. Hz. İsa çarmıha gerildikten sonra bir Pazar günü dirilip Zeytin Dağı’nda görülmüş. Burada bir süre daha havarileriyle kaldıktan sonra göğe yükselmiş. Bu yüzden de Hristiyanlar Pazar gününü kutsal kabul edip tatil yapmışlar.

Kudüs'ün doğusunda yer alan, Tevrat'ta, İncil'de ve çağdaş ebediyatta bahsi geçen bu dağı gezerken Falih Rıfkı Atay’ın Osmanlı’nın son dönemlerini anlatan “Zeytin Dağı” adlı eseri aklıma geliyor.

Dağın Müslümanlar açısından önemi
Tepedeki ilk durağımız Selman-ı Farisi makamı. Aynı adla anılan caminin içerisinde bulunan makamın bakım ve hizmeti aynı muhitte oturan bir Müslüman aile tarafından yürütülüyor. Caminin hemen yan tarafında bir Müslüman mezarlığı bulunuyor.

İslamiyet'i kabul eden İran asıllı ilk sahabe olduğu söylenen Farisi’nin kabri gerçekte burada değil. Kudüs’ü 1187 yılında fetheden Selahaddin Eyyubi, buradaki Hristiyan hakimiyetini kırmak ve Müslümanların Zeytin Dağı’na yerleşmelerini teşvik amacıyla yani stratejik düşünerek bu makamı tahsis etmiş. Selman-ı Farisi’nin kabri kuvvetli rivayetle Medine’nin 450 km güneyinde bulunan Median’da bulunuyor.
Farisi’nin, Hz. Osman döneminde Kudüs’e geldiği ve bir müddet burada kaldığı biliniyor. İhtimal burası da Müslümanların, büyük zatların bir süre yaşadığı yerlerde hatıralarına hürmeten inşa ettikleri makamlardan…

Nitekim daha sonra gittiğimiz Rabiat’ul Adeviye’nin kabri de bir makam. Yani onun da mezarı büyük ihtimalle burada değil.

Bu makamları gezdikten sonra ayaza karşı yürüyüşümüzü sürdürüyoruz. Zeytin Dağı Kudüs’teki Müslüman nüfusun yoğun olduğu semtlerden birisi. Ancak hain bir Filistinlinin zengin bir Yahudi’ye şehre hakim tepedeki evini satması sonucu şimdi o malikanede büyük bir İsrail bayrağı dalgalanıyor. Şehrin birçok yerinden görülen bu bayrak Müslümanların semti Zeytin Dağı’nın imajını bozmuş. Nitekim, Filistin bayrağının asılmasının yasak olduğu Kudüs’te Yahudiler her fırsatı değerlendirerek ırkçı bayraklarını her köşeye asmışlar.

Rehberimiz, bir gezi sırasında şahit olduğu hadiseyi anlatarak, Yahudilerin Zeytin Dağı’ndaki Müslümanları evlere hapsetmek için koku bombası attıklarını ve bu kokunun kanalizasyon kokusundan kat kat daha ağır olduğunu söylüyor.

Mescid-i Aksa’nın en güzel göründüğü yer
Kudüs’ün en güzel panoramik manzarasının çekildiği dikdörtgen kabirlerle dolu Yahudi mezarlığının üstündeki bölüme çıkıp Mescid-i Aksa’yı doya doya fotoğraflıyor, kadim şehre veda turumuzda bol bol hatıra fotoğrafları çekiyoruz.

Sağ tarafta ise Rus mimarisi tarzındaki altın renkli soğan kubbeli Ortodoks kilisesi dikkat çekiyor. Burası Mecdelli Meryem veya Magdalalı Meryem (Magdalena) adına yaptırılmış. Hani fahişelik yaptığı gerekçesiyle taşlanma kararı alınan ancak Hz. İsa’nın “ilk taşı günahsız olan atsın” demesi üzerine hiç kimsenin elinin gitmediği kadın. İnanışa göre daha sonra Meryem tövbe ederek Hristiyanlığı benimser ve bir azize olur.

Umrecilerle karşılaşma
Zeytin Dağı turumuzun bitiminde yeniden başlayan sağanak yağmurla iyice ıslanıyor ve kendimizi otobüslere zor atıyoruz. Şimdiki hedefimiz Eriha yolu üzerindeki Hz. Musa Külliyesi ve makamı. Burada Samsun’dan gelen Diyanet’in umre grubuyla karşılaşıp selamlaşıyoruz. Bazı umre ve hac turlarına Kudüs’ün de dahil edildiğini duyup çok sevinmiştim. Bunun müşahhas örneğiyle karşılaşınca insan daha da mutlu oluyor. Bu grup 3 gün Kudüs’ü gezdikten sonra da 12 gün Mekke ve Medine’de kalacakmış.

Hişam’ın sarayından aldığımız ibret
Buradan tarihi Eriha şehrine geçiyor ve ilk olarak onuncu Emevi halifesi Hişam bin Abdülmelik’in depremde yıkılan muhteşem sarayının kalıntılarını görüyoruz. Yunus Emre’nin unutulmaz “Mal sahibi, mülk sahibi/Hani bunun ilk sahibi” mısraları ile halk dilindeki “Sultan Süleyman’a kalmayan dünya” cümlesi hemen aklıma geliveriyor.

M.Ö. 740'ta inşa edilen Hişam Sarayı tarih boyunca avlanma ve tarım merkezi olmuş. Bu saray, Emevi devrinde ülke yerleşiminin en etkileyici yeri olduğundan arkeologlar buraya “Orta Doğu’nun Versay'ı” adını vermişler.

Dünyadaki ilk yerleşim yeri, ilk şehir olarak kabul edilen Eriha (Jericho), İncil'deki ismiyle 'palmiyelerin şehri', çölle çevrelenmiş vahada, harika kokulu çiçekler ile donanmış, yeşil bir bitki örtüsü barındırıyormuş. Nitekim şehir merkezinde kış ortasında çeşit çeşit sebze ve meyve ile karşılaşınca şaşırıyoruz. Buradan bol sulu limon alıyorum.

Daha sonra şehirden teleferikle çıkılan Tecrübe (Ayartma) Dağı ve Kilisesi’ni gören bir alışveriş merkezinde mola veriyor ve yakınlarımıza götürmek üzere hediyelik eşya ile gıda ürünleri satın alıyoruz.

Lut Gölü’nde yüzmek…
Eriha’nın 8 km kuzeyinde bulunan Lut Gölü (Ölü Deniz/Dead Sea) gezimizin ve 4 günlük tur programımıızn son durağı. Dünyanın karadaki en çukur bölgesi olan deniz seviyesinden 408 metre aşağıdaki Ölü Deniz, Kur’an-ı Kerim’de anlatılan Sodom ve Gomore kavimlerinin işledikleri suç yüzünden helak oldukları yer. Bazı nadir mikroorganizmalar hariç; ne flora ne de faunanın bu denizde yaşayamaması gölün adının Ölü Deniz olmasını açıklar. Bazı nehirlerce taşınan balıklar da gölün tuz oranının yüksek olmasından dolayı hemen ölüyorlarmış.

Lut Gölü isminin verilmesinin nedeni ise; Hz. Lut’un peygamber olarak gönderildiği kavminin yaşadığı Sodom ve Gomore şehirlerinin bu gölün altında kaldığına dair olan inançtır. Kuran-ı Kerim’de yazılanlardan ve tarih bilgilerinden yola çıkılarak bölgede yer alan volkanik kalıntılar, deprem izleri, çoraklaşmış toprak ve kraterlerin oluşumu gibi birçok detay incelenmiş ve şehrin bu gölün altında yer aldığına kanaat getirilmiştir.

Kuran’-ı Kerim’de Araf ve Hicr Sureleri’nde bu konu hakkında şu ayetler yer almaktadır;
“Hani Lut da kavmine şöyle demişti: “Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? “Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz.”… Ve onların üzerine bir (azab) sağanağı yağdırdık. Suçlu-günahkarların uğradıkları sona bir bak işte. (Araf Suresi, 80-84)
“Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık. Elbette bunda ‘derin bir kavrayışa sahip olanlar’ için gerçekten ayetler vardır. O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hala) durmaktadır. Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler vardır. (Hicr Suresi, 74-77)
Ölü Deniz’in çamuru ile tuzlu suyunun birçok cilt sorununa iyi geldiği ve şifalı olduğu söylentisi yüzünden özellikle Yahudiler ve Hristiyan turistler belli bölgelerde yüzüyorlar. Nitekim göl kenarındaki molamız esnasında bir tesiste kış ortasında yüzen yaşlı insanları gördük.

Mescid-i Aksa’ya veda
Tam Lut Gölü’nden ayrılırken yağan yağmurla birlikte iki gökkuşağı birden ortaya çıkıveriyor. Yeniden Kudüs’e dönüyor ve akşam namazını Kubbet-üs Sahra’da eda edip Mescid-i Aksa’ya veda ediyoruz. Akşam yemeğini Kudüs’te yedikten sonra istikametimiz artık Tel Aviv Ben Gurion havalimanı. Buradaki işlemler sırasında pasaportlarının arkasına 5’le başlayan kod konulan biri hanım olmak üzere 15 genç arkadaşımız gruptan ayırılarak kısa süreli arama ve sorgulamadan geçiriliyorlar.

… ve Kayseri
İki saatlik rötardan sonra saatlerimizi yeniden Türkiye’ye göre ayarlıyor yani bir saat ileriye alıyor ve bu defa direk Kayseri’ye doğru uçmaya başlıyoruz. Ekranda geçtiğimiz yerlerin haritaları yer alıyor. Kıbrıs’ın ve memleketim Silifke’nin hemen sağından geçerek 70 dakikalık uçuştan sonra  saat 01:30’da sağ salim yorgun ama mutlu bir şekilde Erkilet Havalimanına iniyoruz.
 (Son bölümü yarın)
 

Bakmadan Geçme

Kayseri Gündem - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!
WhatsApp İhbar Hattı
0533 704 84 10
ÇEKİN, GÖNDERİN, YAYINLAYALIM!