İhsan ÖZKAN

Araçsallaştırma

İhsan ÖZKAN

İçinde yaşadığımız çağda her şey araçsallaştırılmaya çalışılmakta bu da büyük yıkımlara sebep olmaktadır. Araçsallaştırılma nedir? Bir şeyi, yaratılışına uygun olmayan amaç ve hedefler doğrultusunda kullanmak diyebiliriz. İlim öğrenmekten amacımız hakikati keşfetmek değilde para kazanmak olursa bilgiyi araç haline getiriyoruz demektir. İlim Yunus Emre'nin ifadesiyle kendini bilmektir. Çünkü kendini bilen Rabbini bilir. Ayrıca İlim İlim bilmektir. Yani bilgiye nasıl ulaşacağını bilmek öğrenmeyi öğrenmektir. Asıl amaç hakikate, hakka ulaşmaktır. Bilgiyi para, şöhret, güç, makam, mevki ve sömürü gibi ondan daha aşağıda bir şey için arzuluyorsak onun özünden uzaklaşırız. Bir insanı insan olduğu için değil parası, gücü, konumu, makamı vs. için seviyorsak, sevgiyi süflî bir amaca ulaşmak için araç haline getirmişiz demektir. İnsan, sevdiğini başka bir şey için değil o olduğu için sever. Bunun dışındaki her izah sevgiyi araçsallaştırır ve içini boşaltır.

Kapitalizm ve materyalizm varlıkların en üst mertebesinden en aşağısına kadar her şeyi araçsallaştırma konusunda müthiş bir hırs içinde. Liberalizmin mantığına göre, insanlar da dahil her şeyin bir fiyatı vardır. Oysa bazı şeyler alışverişin konusu olamaz. İnanç, ahlak, annenin çocuğuna olan sevgisi bir başka amacın aracı olamaz. İnancın, sevginin, dostluğun, hakikatin araçsallaştığı bir ortamda hiçbir değeri korumak mümkün değildir. 

İnanç, ahlak gibi bazı kavramların kendi zatında değerli olduğu, her şeyin alınıp satın alınamayacağını bu çağın idrakine söyletmek zorundayız. Her şeyin metalaştırıldığı bir dünyada iyinin, doğrunun, güzelin, inancın sevginin ve dostluğun yaşaması imkansızdır. Varlıkların özü üzerine düşünmek, onları araçsallaştırmadan ve kullanım değerine indirgemeden kıymetlendirme demektir.

Varlıkları ve değerleri araçsal hale getirme eğilimi William James'in kurduğu pragmatizm ile bütün dünyaya salgın halinde yayıldı. Bu görüşe göre her şeyin değeri insana sağladığı pratik fayda ile ölçülür. İnsan için değerli olan, yaşamında kolaylık ve konfor sağlayan şeylerdir. Çağın ruhunu temsil eden ideoloji nedir diye soracak olursak, pragmatizm diyebiliriz. Bu görüş kendimizi aşan hakikatlerin hepsini pratik faydaya indirger. Eğer din insanları uyuşturuyor ve asayişi sağlıyorsa iyidir. Ama dinin özünde olduğu gibi zulüm karşısında direniyorsan, haksızlıklara tahammül göstermiyorsan kötüdür.

Bütün sıkıntılar burada başlıyor. Her şeyden pratik fayda sağlamak masumca görünebilir fakat biraz derine indiğinizde insanı insan yapan değerlerden nasıl uzaklaştığınızı görüyorsunuz. Pragmatizm insanın konforunu artırıyor olabilir ancak varlığın ve hayatın anlamını kavramamıza engel oluyorsa konforu mu tercih etmeliyiz? İnsan keyfine ve nefsine yöneldikçe, anlam dünyasından ve insanı insan yapan değerlerden uzaklaşır, canavarlaşır. Bir ve ikinci dünya savaşlarında milyonlarca insanın Avrupa'nın sömürge paylaşımı kavgaları yüzünden öldürüldüğüne şahit olundu.

Varoluş serüvenimizi, dünyadaki kullanım değerimiz ile eş anlamlı hale getirdiğimizde, zihinsel bir intihara kapı aralarız. Varlık hakkında düşündüğümüzde, kendimizden başka gerçekliğin olduğunu kabul etmiş oluruz. Bu düşünce bizi kibirden kurtarır ve özgürleştirir. Farabi'ye göre insan mutluluğa en mükemmel varlığı ‘Aklederek’ ulaşır. Sudur nazariyesi çerçevesinde akıl kendi zatını ve ilk sebebi düşünür. Fakat, sadece kendi zatını düşünerek aradığı varlık kemaline ulaşamaz. Kendisinin yanı sıra her şeyin sebebi ve kaynağı olan İlk’i düşünmek zorundadır. Farabi'nin de dediği gibi varoluşsal ve zihinsel kemale ancak kendimizin dışındaki ve üstündeki varlık mertebelerini düşündüğümüz zaman ulaşabiliriz (Farabi, Medinetül Fazıla, s.113).

Burada düşünmek sadece zihinsel bir faaliyet değil varoluşsal ve ahlaki bir eylemdir. Roma'nın ilk ve son bilge kralı Marcus Aurelius, düşüncelerimiz hayatımızı şekillendirir derken buraya dikkat çekmiştir. Nasıl var olacağımızı düşüncelerimiz belirler. İyi olmak için iyiyi, doğru olmak için doğruyu, güzel olmak için güzeli düşünmemiz gerekir. 

Mevlana Celalettin Rûmi şöyle der:

Kardeşim, sen düşünceden ibaretsin
Geriye kalan et ve kemiksin
Gül düşünür, gülistan olursun
Diken düşünür, dikenlik olursun

Düşünme kabiliyeti zayıflamış ya da düşünmeyen insan et ve kemik yığınından ibarettir. Mü'min Sûresi 58. ayeti kerimede yüce Allah, Kör ile gören iman edip Salih amel işleyenler ile kötülük yapan bir değildir. Ne kadar az düşünüyorsunuz’ buyuruyor. İnsan yeterince düşünmediğin de körleşmeye ve yolunu kaybetmeye başlar. Karanlığın içine gömülür. Mevlana’nın ‘Kardeşim sen, düşünceden ibaretsin’ sözü bu ayetin tefsiri gibidir. Düşünmenin niteliği ve niceliği ve neyi düşündüğün de önemli tabi. İyilik düşünürsen iyilik bulursun, gül düşünürsen gül bahçesine dönüştürsün. Hinlik düşünürsen, hain olursun. Biyolojik bir varlık olarak insan ancak iyi, doğru ve güzeli kendine ilke edindiği zaman ‘Düşünen Canlı’ yani akıl ve erdem sahibi bir özne haline gelebilir. Kendimize soralım, gül mü olmak istiyoruz yoksa diken mi?

Varlığın manasının keşfi olarak tefekkür, aynı zamanda kendimiz ve diğer varlıklar hakkında düşünmek demektir. Varlık Nefes-i Rahmani tarafından her an yeniden yaratılmakta olduğuna göre onun bu dinamik yapısını tek bir kelimeye, kavrama ya da ideolojiye sabitlemek mümkün değildir. Kavram ve kelimelerimiz, varlığın bu dinamizmini yansıtmalıdır. Varlık üzerine düşündükçe onun özüne ve tabiatına daha uygun davranırız. Bizi dönüştüremeyen hiçbir düşünce, sahihlik iddiasında bulunamaz.

Farabi'ye göre parça bütünle ilişkisi nispetinde anlamlı bir varlık haline gelir. Parmağın manasını ancak elin manasını ve amacını bildiğimiz zaman kavrarsınız. Parmak ele, el kola, kol bedene, beden de nefs ve ruha göre anlam kazanır. İnsanın herhangi bir uzvunun anlamı ise ancak insanın yaratılış gayesi idrak edildiği zaman kavranabilir. İster beden olsun, ister ruh olsun, ister şehir olsun, ister devlet olsun parçalar bütünün anlam ve amacına göre hareket ederse bütünlük ve uyum olur. Tefekkür bu bütünlüğü idrak etme çabasıdır.

Müslüman filozofların Daire’tül Vücud dediği büyük varlık dairesi, var olan her şeyin birbiriyle irtibatta olduğunu söyler. Molla Sadra’ya göre bu bağlantı yahut rabıta daha yüksekte bulunan varlığa atıftan dolayı gerçekleşir. Yani kainatın düzenini kuran yaratıcıya atıfta bulunduğumuz oranda Allah’la bağlantımızı  kuvvetlendiririz. 

Yorumlar 1
Nurullah Çelebi 21 Haziran 2024 20:17

Üstadım kalemine yüreğine sağlık

Yazarın Diğer Yazıları