İsmail ARSLAN

İlginç işler

İsmail ARSLAN

%90 altında engelli Danışanıma dedim ki, madem araç kullanabilir durumda değilsiniz, şehriniz vergi dairesine hitaben araç alımında ÖTV istisnasından yararlanmak istiyorum, mümkün müdür talepli bir başvuru yapın, gelen cevap olmaz olur ise, bunu yargıya taşıyabilirsiniz.
Gelen cevap şu: Bu başvurunuz özelge kapsamında değerlendirilmemiştir.
Yani İdare, bu cevabı ile dava yolunu kapatmış oluyor. Olmaz dese, yargı yoluna başvurabilir başvuru sahibi.
Bu yöntem bir acziyettir.
Tamam mevzuat %90 altında engelli olanlara, aracı kendileri kullanmaları kaydıyla bu hakkı veriyor, ama engel durumu araç kullanmasına mani olanlara da hukuk bu hakkı verir.
Sırf hukuk yoluyla bu hakkı elde edemesinler diye böyle bir cevap, devlet ciddiyeti ile bağdaşmıyor.
Bunun başka versiyonu şöyle: Kayıtlarımızda araç alımı için bir talep bulunmamaktadır. Bayi bize başvursun, öyle değerlendiririz.
Vatandaş mümkün mü değil mi diye soruyor, gücü olsa araç alır zaten ki bayiler de bu işlere girmiyorlar.
Çözüm şu: ÖTV ve ÖTV üzerinden hesaplanan KDV ihtirazi kayıtla ödenir ve iade için dava açılır
*
Bu ne kadar büyük bir senaryo çalışması:

Kimi birbirine dokunan ve kimi birbirinden tamamen kopuk ve ilgisiz, ama hepsi filmin içinde, sayısız canlı, canlımsı ve cansızı bir nizam içerisinde kurgulayarak, yerleştiren ve her birine bir rol biçen bu Kudret, evet, önünde secde edilesi olan Rabbimiz Allah'tır
*
Daha çok ters köşe olacaksın ey Anadolu insanı!

Mesele bina, yol değil, rantın, maddi gücün tek çıkar yol olduğuna ciddi iman etmiş bir algının hakimiyeti mevzusu.

Daha neler göreceksin bekle dur hele. 

Ne kadar dünya gücü, o kadar huzur diyen bir kafaya evrilen senin, farklı bir yönetimin olamayacağına ve kurtarıcı beklentin ayyuka çıkmışken, sırtını boş bırakmayacaklarına göre, , bu günün, yarınından emin ol, daha iyice senin...
*
Ülkemde siyaset anlayışı çok tuhaf maalesef!
Onu seçerler, onu o orada olduğu için tercih etmişlerdi, ama kişi, seçildikten sonra, yerini değiştirebiliyor ve onu seçenler umrunda olmadan, onların hayır dediklerinin safına geçebiliyor ve tuhafı, sokaklarda da gezebiliyor!
Yani seçenleri değil, sadece ancak kendi hevasını temsil eden bu kişiye, geçtiği yerde kıymet bile veriliyor!
Tuhaf bir durum!
*
Namaz, bir Allah'a tazim ifadesi ibadettir ve eda şekli, son Peygamber tarafından talim edilmiştir. Namazı Onun kıldığı gibi eda etmek ve namazda ihmalkar olmamak, ümmeti üzerine en büyük vazifedir. Yani ben sadece kıyam halinde Kur'an'ı okurum, olmadı secdede dua ile namazı eda ederim tarzı görüşler, Onun ümmetine ait değildir, ama namazında huşuyu artırmak için, yaptığı hareketleri idrak ile, kıyam nedir, rüku, secde, tahiyyat neyi ifade ediyor bilinci ile yapmak ve okuduğu ayet ve duaların mahiyetini tefekkür, namazın içindendir.
*
Ciddi yanılgılarından biri, zikri sadece Allah'ın ismini tekrarlamaya hasretmektir. Halbuki zikir, esasta, her iş ve niyette Allah'ın rızasını gözetmektir. Onun esmasına tazim ile, hal ve hareketleri, Onun rızasını  esas alarak tanzim etmektir. Hakikatli zikir budur, murakabe ve yakin halidir.
*
Batı'nın Türkiye'yi bölme planları ve büyük yahudi krallığını kurma hedefinden gafil her vatandaş, işbirlikçi olma potansiyeli taşımaktadır!
*
Ümeyyeoğulları ile Haşimoğulları arasında eski bir kan davası vardı. Hazreti Muhammed aleyhisselam, Haşimoğullarındandı ve Ümeyyeoğulları, Allah bir peygamber göndermiş olsa idi, biz, bu işe daha müstahak olduğumuz için, o Peygamber bizden olurdu kanaatlerini her ortamda dillendirmişlerdi. Malum sonra Bedir savaşı oldu, Ümeyyeoğullarının uluları öldürüldü orada ve Kerbela'da, hazreti Hüseyin'i öldürenler (Bedir'in intikamını aldık) demişlerdi. İşte bu deyiş ile de, tam da orada, Kerbela'da, Aleyhisselam'ın dinini çöle gömerek, kendi anlayışlarını (Arapçılığı) İslam sıfatı ile pazarlamaya ve hatta bunun için hadisleri bile kullanmaya başladılar.

Bunlara itiraz edenleri itibarsızlaştırarak egemenliklerini perçinlediler. İslamın, hazreti Adem'den son Peygambere kadar getirdiği ilkesel duruştansa, anane ve kültürlerini din budur diye sunumladılar ki bugün dahi İslam'ı Ümeyyeoğulları'nın sunduğunca bilen ve dine böyle inanan milyarlar vardır.
Halbuki İslam çok net ilke ve mesajları olan bir dindir ve bir kültürün yaşama tarzı değil, ilkesel bir kabulün ifadesidir.

(Allah'a inan, Ona ortak koşma, Ona saygıda kusur etme, dürüst, doğru, iyi insan ol) mesajlarından gayrısı, ona giydirilen vasıflar ilişiklidir.

Sünni ve Şii akımlar siyasal dinciliği değişik amaçlarla, ama özde hükümranlık için, pek bir benimseseler de, insanlığın yegane kurtuluşu, ilk Peygamberden son Peygambere kadar hiç değişmeden gelen bir ilkeler dini olan İslam iledir, bunu bugün kabul edemeseler de er geç, tüm İslam alemi bununla yüzleşecektir son son.

Aleyhisselam'ın Murad ı İlahi'yi hayatına tatbik edebilmede kültürünün materyalinden gayrını kullanabilme imkanı tabii ki yoktu. Yani o günün insanının yaşam levazımları dini figürler değildir, maksatlar asıldır. Yeme içmeden tutun, temizlik ve tedaviye kadar ve daha ötesi her mevzuda örfü din telakki edip, maksadı ihmal aymazlığı dinin değil, anlayışı kıt müslümanın ayıbıdır.

Cennet Allah'ın mülkü, biz de Allah'ın kullarıyız. Maksadımız hak, kelamımız berrak.

Yorumlar 1
İsmail Arslan 17 Ağustos 2024 11:41

Vergi idaresinden gelen cevap müspet değil ise, her şekilde dava edilebilir.

Yazarın Diğer Yazıları