Bu ana gelinceye kadar onaltı padişahlık yer gezdim, böyle bir büyük köprü görmedim.
…Bu köprüdeki letafeti ve zarafeti ve mimarlık sanatını bundan evvelki mimarlardan hiç birisi yapamamıştır ’’ der Evliya Çelebi Mostar Köprüsü için. Uzun uzun anlatır seyahatnamesinde.
Kavs-i kuzatım (gökkuşağı) aynı, bu köprü bina oldu
Var mı bu cihan içre manendi (benzeyen), hey Allahım!
İbretle bakıp, dedi tarihini bir arif
El geçtiği köprüden biz de geçeriz şahım.
Onu bu kadar özel yapan sadece bir mimari harikası olması değil elbette. Asırlardır sayısız insanın bir kıyıdan diğerine taşınmasına aracılık ederken, ne kadar çok hikayeye tanıklık etmiş olmanın manevi görevini de taşıyor olması.
Ne çok yara almış bugüne kadar…
Bir kulak verseniz ne çok anlatacakları var.
Köprü için Mimar Sinan eseri diyenler olsa da, benim Mostar da dinlediğim ve bazı belgelerde karşılaştığım, Mostar Köprüsünün Mimar Hayreddin (Hayruddin) tarafından yapılmış olması.
Dinlediğim hikayeye göre, Osmanlı askerleri Enderun mekteplerinde yetiştirmek üzere zaman zaman köy, kasaba dolaşarak yetenekli, zeki çocukları tespit ederler ve saraya götürürlermiş. Burada yetişen çocuklar bilim, sanat, idare, askeriye gibi alanlarda yükselerek devletin önemli kademelerinde yer aldığından çoğu aile çocuklarının istikbali için kendi elleriyle devlete teslim ederlermiş.
Ancak Hayreddin’in annesi öyle değil. Bilir oğlunun ne kadar zeki ve yetenekli olduğunu. Ama ondan ayrılmaya gönlü katlanamayacağından Osmanlı askerlerinin geleceğini haber alır almaz oğlunu evden gönderir. ‘’Git nehrin kenarında oyna, akşama kadarda eve gelme’’ der. Karşılaşmalarını istemez.
Hayreddin annesinin dediği gibi nehrin kenarında kendi halinde taşla, toprakla bir şeyler yaparak zaman geçirmektedir. Tam da o sırada oradan geçmekte olan Osmanlı askerlerinin dikkatini çeker. Yanında durup sorarlar; ‘’ ne yapıyorsun orada öyle?’’ Hayreddin başını kaldırır cevap verir, ‘’köprü’’. Ve anlatır yaptığı köprünün özelliklerini. Kabiliyeti, yeteneği, zekası biranda keşfedilmiştir. Bırakırlar mı Hayreddin’i orada. Derhal ailesi ile gerekli görüşmeler sağlanır, izinler alınır ve Hayreddin Saraya getirilir. Sonrasında da yetiştirme görevi Mimar Sinan’a verilir.
Hikaye bu şekilde rivayet edilir. Doğru veya yanlış bilinmez. Mimar Hayreddin hakkında çokta bilgiye rastlanmamaktadır aslında. Ama Hayreddin’in, Koca Sinan ‘ın yetiştirdiği bir Mimar olduğu gerçeği değişmez.
Mostar Köprüsü Hayreddin’in, Hayreddin ise Mimar Sinan’ın eseridir.
Son yıllarda artan Balkan turları ile şehre olan ilgi artmış olsa da, öyle günü birlik ziyaretle yetinilecek bir şehir değil Mostar. Etrafında Osmanlı şehirlerinden olan Stolac, Poçitelj, Livno gibi şehirler ziyaret ve uğrak yeri olarak hak ettiği noktada değil. Turizm şirketlerinin, Türk iş insanlarının, çeşitli kuruluşların Mostar’a kadar gelipte ziyaret ettiği Mostar Köprüsü, Blagaj (Alperenler Tekkesi), Poçitelj, günü birlik ziyaretin içine sığdırılmaya çalışılan tarih yolculuğu için yeterli değil. Günümüzde hak ettiği önemi göstermek içinde yeterli değil.
Zaman içerisinde eritilmeye çalışılan İslami semboller, yapılar, işlevsizleşen kurumlar Mostar’ın yeniden Boşnak-Türk şehri olarak ayağa kalkmasını engellemektedir.
Hırvatlarla Boşnakların bir arada yaşadığı şehrin yanlış politikalar ve ihmaller nedeniyle günden güne asli kimliğinden uzaklaşmasına razı olunamaz.
Bosna Hersek’te, Mostar gibi bir şehrin tarihsel romantizmin ötesinde bir yerlere taşınması gerekiyor.
Mostar bunu hak ediyor.
23 Mayıs 24
Mürşide Aslan