ŞEMS SURESİ
Kadir suresinden sonra Mekke'de inmiştir, 15 ayettir. Adını, surenin ilk kelimesi olan ve "güneş" anlamına gelen "şems" ten alır. Bu surede insanın yaratılışında var olan iki özellik ele alınır: İyilik ve kötülük. İnsanın yaratılışında, iyi olmak da kötü olmak da kabiliyet olarak vardır.
Rahman ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına,
2. Güneşi takip ettiğinde Ay'a,
3. Onu açığa çıkarttığında gündüze,
4. Onu örttüğünde geceye,
5. Gökyüzüne ve onu bina edene,
6. Yere ve onu yapıp döşeyene,
7. Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene,
8. Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki,
9. Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir,
10. Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.
11. Semud kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın elçisini) yalanladı.
12. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında,
13. Allah'ın Resulü onlara: "Allah'ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!" dedi.
14. Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felâket gönderdi de hepsini helâk etti.
15. (Allah, bu şekilde azap etmenin) akıbetinden korkacak değil ya!
PEYGAMBERDEN (SAV) İKTİBASLAR
Ahnef İbnu Kays anlatıyor: "Ben Kureyş'ten bir grupla oturuyordum. Oradan Ebu Zerr (radıyallâhu anh) geçti. Şöyle diyordu:
"- Mal biriktirenleri, cehennem ateşinde kızdırılan taşlarla müjdele. Bu kızgın taşlar onların her birinin memelerinin uçlarına konacak, tâ kürek kemiklerinden çıkacak; kürek kemiklerine konacak, ta meme uçlarından çıkacak. (Böylece) çalkalanıp duracaklar" dedi. Bu konuşmayı dinleyenler başlarını indirdiler. Onlardan hiçbirinin bu adama cevap verdiğini görmedim. Bunun üzerine adam dönüp gitti. Ben de peşinden onu takip ettim. Nihayet bir direğin dibine oturdu.
- Bu adamların, senin kendisine söylediklerinden hoşlanmadıklarını görüyorum, dedim. Şu cevabı verdi:
- Bunların hakikaten hiçbir şeye aklı ermiyor. Dostum Ebu'l-Kâsım (aleyhissalâtu vesselâm) bir keresinde beni çağırdı. Yanına varınca bana:
- Uhud'u görüyormusun? dedi.
- Evet görüyorum dedim. Bunun üzerine:
- Bunun kadar altınım olmasını istemem, (olsaydı) üç dinar müstesna hepsini infak ederdim, buyurdu. Ebu Zerr (radıyallahu anh) önceki sözünü te'kiden:
- Bu (Kureyşliler var ya) dünyayı topluyorlar hiçbir şeye akılları ermiyor, dedi. Ben:
- Seninle bu Kureyşli kardeşlerinin arasında ne var ki, onların yanına uğramıyor, onlardan bir şey almıyorsun? dedim. Ebu Zerr:
- Hayır! Rabbine yemin ederim, ta Allah ve Resulüne kavuşuncaya kadar ben onlardan ne dünyalık isterim ne de kendilerine din namına bir şey sorarım, dedi. Ben tekrar:
- Şu ihsan meselesi hakkında ne dersin? dedim.
- Sen onu al. Çünkü bugün onda bir nafaka var. Ancak, bu ihsan dinin karşılığında yapılırsa, bırak alma, dedi.
(Buhârî, Zekât: 4; Müslim, Zekât: 34. (992); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/163-164.)
ESMA ÜL HÜSNA
EN-NÛR (celle celâluhu): Âlemleri nurlandıran. İstediği simalara zihinlere ve gönüllere nur yağdıran.
Rabbim bizleri de Nur olan Kur’an-ı ile aydınlatsın.
RAMAZAN SÖZLÜĞÜ
TAZARRU
Allah'a karşı boyun eğme ve O'na huşu içinde yalvarma. Arapça bir kelime olup, "Tazarraa" fiilinin masdarıdır. Kelime olarak yalvarma demektir.
Tazarru, itiraz etmenin, haddi aşmanın ve Allah'a isyanda bulunmanın zıddıdır.
Kur'an'da yedi yerde tazarru söz konusu olmaktadır. Konu ile ilgili bazı ayetlerin meâli şöyledir:
"Rabbinize tazarru ile (yalvararak) ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez" (el-A'raf, 7/55).
"Rabbini, tazarru ile (içinden yalvararak) ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an, gafillerden olma!" (el-A'raf, 7/205).
Bu ayetlerde Yüce Allah'ın üstünlüğü, büyüklüğü, gücü, kuvveti ve kulların O'nun karşısındaki aczi dile getirilmiştir. Yine bu ayetlerde, insanlara kibir ve gurura kapılmama, İlâhî emirler karşısında teslim olma ve Yüce Allah'a teslimiyet içinde dua ve niyazda bulunma emredilmektedir. Çünkü tazarru, Allah'ın büyüklüğünü kabul edip O'nun karşısında eğilme ve nefsin en güzel bir şekilde ıslahıdır. Tazarru, toplumda sosyal sükûnetin oluşmasında büyük rol oynar.
Yüce Allah inkâra düşen, azgınlığa kapılan insanları çeşitli sıkıntılara düşürür ki, hatalarından dönüp Allah'a teslim olsunlar; acizliklerini kavrayıp tazarruda bulunsunlar. Bu durumu bildiren ayetlerin meâli şöyledir:
"Senden önce de ümmetlere elçiler gönderdik. (İnkarlarından dönüp bize) tazarru'da bulunsunlar (yalvarsınlar) diye, onları darlık ve sıkıntı ile yakalayıp cezalandırdık. Hiç olmazsa kendilerine böyle baskımız geldiği zaman, tazarru'da bulunsalardı (yalvarsalardı)!.. Fakat kalpleri (iyice) katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını süslü (cazip) gösterdi" (el-En'am, 6/42,43).
Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi, şeytana uyan, kalpleri katılaşmış insanlar, Allah'a karşı tazarru'da bulunmazlar. Ancak şeytanın yolundan uzak, gönülleri Allah'a bağlı olan insanlar tazarru'da bulunurlar.
Hz. Muhammed (s.a.s.) de tazarru ile dua etmiş, her hususta olduğu gibi bu hususta da ümmetine örnek olmuş ve bunu tavsiye etmiştir. Rasulullah (s.a.s.) yağmur duasına çıkarken mütevazi bir şekilde, huşu içinde tazarru ile dua etmiş ve iki rek'at namaz kılmıştır (Ebu Davud, İstiska, I; Tirmizî, Cuma, 43; Nesêî, İstiska, 3; İbn Mace, İkâme, 153; Ahmed b. Hanbel, I, 230, 355).
ASRI SAADET’TEN İZLER
Hüzeyme'nin Kızı Zeyneb (R.Anhâ)
Ona yoksulların annesi [ÜmmüM-Mesâkîn) denmesi, onlara karşı çok merhametli ve iyiliksever olmasından dolayıdır.
Hz. Hafsa'nın, Rasûlüllah (S.A.V)'in evine gelmesinden kısa bir süre sonra, ilk Kureyş'li muhacirlerden bir şehidin hanımı olan Zeyneb Binti Huzeyme, mü'minlerin dördüncü annesi olarak oraya girdi.
Merhametli ve yufka yürekli olduğundan kendisine yoksulların annesi diye isim verilmişti. Yoksullara yemek yedirir ve onlara sadaka verirdi. Amcasının oğlu Cehm İbnu'I-Harîs el-Hilâlî'nin hanımıydı... Daha sonra onunla Ubeyde İbnu'I-Harîs İbn Abdi'l-Muttâlib evlendi. Karı koca Muhammed İbn Abdiliah'i Allah Tetâlâ'nm peygamber olarak gönderdiğini öğrenince ona gittiler ve kelime-i şehâdeti getirdiler. Böylece onlar İslâm'a ilk girenlerden oldular. Kureyş müşriklerinin işkencelerinden onlar da paylarını aldılar. Yesrib'e onlar da hicret ettiler. Ubeyde İbnu'l-Haris Bedir savaşında şehit olunca, Rasulullah (S.A.V) ona evlenme teklif etti. Zeyneb amcası Kabîsa İbn Amr el-Hilâ.lî'yi vekil tayin etti. Amcası onu Rasûlüllah'a verdi. Peygamber (S.A.V) ona dört yüz dirhem mehir verdi. Bu hicretten otuz bir ay sonra olmuştu.
Zeyneb Bint Huzeyme'nin odası Hafsa Bint Ömer İbni'l-Hattab'ın odasına bitişikti. Fakat Zeyneb orada ancak sekiz ay kalabildi. Hicret'ten otuz dokuz ay sonra Rabiulahir ayının sonunda vefat etti. Cenaze namazını Rasulullah (S.A.V) .kıldırdı ve onu Baki'ye defnetti. Otuz yaşındaydı. Mü'minlerin annelerinden ilk defnedilen odur.
Rasûlüllah'ın (S.A.V} evindeki hanımlık hayatı kısa sürmüştür. Fakat Peygamber'e (S.A.V] eş ve mü'minlerin annesi olma şerefini elde etmesi onun için yeterlidir.
Hem de ortaklarla uğraşmaktan çekinip yoksulların derdiyle dertlenerek, kıskançlığın kırmadığı bir kanaatle Rasulullah (S.A.V)'ın ve mü'minlerin takdirine nail olarak...
Allah ondan razı olsun. Vefatıyla yetimler ve yoksullar hüzne boğuldular.
Bakmadan Geçme





